Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Kan vardı tabağında
14.06.2010

Habîb-i Acemi "rahime-hullahü teâlâ", gençliğinde çok zengin olup, parasını faizle verirdi insanlara.

Bir gün eve geldi. Tam sofraya oturmuştu ki, kapıya bir fakir gelip;
- Allah rızâsı için yiyecek birşeyler verin, diye yalvardı.

Genç Habîb;
- Yemek yok! deyip, kapattı kapıyı.

Fakir, mahzun halde dönüp gitti.
O, yemek için sofraya geldiğinde, yemek değil, "Kan" vardı tabağında.
Şaşırdı, duygulandı.

Bunun, bir îkaz-ı ilâhî olduğunu anladı.
"Keşke kovmasaydım" dedi içinden.

Hasan-ı Basri
hazretlerinin "rahime-hullahü teâlâ" büyük Velî olduğunu biliyordu. Ona gitmek için çıktı evden.

Yolda oynayan çocuklara rastladı.
Onu gören çocuklar, oyunu bırakıp kaçışmaya başladılar.

Kaçarken de birbirlerine;
- Kaçın, kaçın! Şu gelen faizcidir. Ayağından kalkan toz üstümüze bulaşmasın! diyorlardı.
Bu sözler bir ok gibi saplandı sinesine.

Nihâyet Hasan-ı Basri hazretlerinin huzuruna varıp, sohbetini dinledi.
İlk sohbette, pişman oldu hallerine.

Kalbinden; "Yâ ilâhî, günahım pek çoktur, ama senin af ve mağfiretin de sonsuzdur. Beni affet", diye yalvardı.

Eve dönerken çocuklara rastladı yine.
Onu görüp kaçışmaya başladılar.

Kaçarken de birbirlerine,
- Kaçın, kaçın! Bu gelen, tövbekârdır. Bizim ayağımızdan kalkan toz o mübarek zâtın üzerine bulaşmasın! diyorlardı.

Sonra ona borçlu olanları gördü.
Borçlular, onu görünce yollarını değiştirdiler.

O, bunu fark edince;
- Kaçmayın! Kaçmayın! Bu gelen, başka Habîb'tir. Nasıl siz şimdi ondan kaçıyorsanız, bundan sonra o sizden kaçacak! diye seslendi arkalarından.


www.gonulsultanlari.com