Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Sabrın alameti
13.09.2010

Bir gün, bir sevdiği Hallac-ı Mansur hazretlerine gelerek;
- Sabretmenin alameti nedir efendim? diye sordu.

Cevabında;
- Bir kimsenin elini ayağını kesip bir köprüde asarlar, hatta türlü türlü eziyet ederler de, o kimse bütün bunlara sabredip hiç âh-u vah etmezse, işte sabrın alameti budur, buyurdu.

"Bir kimse" dediği kendisiydi.
Nitekim bu sözünün üzerinden fazla bir zaman geçmemişti ki, elini ayağını kesip, bir köprü başında astılar kendisini.

ARİF KİME DENİR?

Bir gün de sevdiklerinden biri bu zâta gelip;
- Arif kime denilir efendim? diye sordu.

Cevabında;
- Arif o kimsedir ki, onu üçyüzbeş senesinin Zilkade ayının bitmesine altı gün kala, bir salı günü, Bağdat'ın bir meydanında, ellerini ayaklarını kesip, gözlerini çıkarıp, baş aşağı olarak idam eder, cesedini de yakıp, külünü savururlar, buyurdu.

Bu sözle, "kendisini" anlatmıştı.
O kimse söylediği tarihi kaydetti.

O gün geldiğinde, Bağdat'ın bir meydanında, buyurduğu gibi astılar ve cesedini yakıp külünü savurdular.

İdam edilmesine üç gün kalmıştı ki, o gece yatağında bulamadılar kendisini.
İkinci gecesinde, ne Hallac-ı Mansur hazretleri vardı, ne de zindan.
Son gece, hazret-i Mansur da vardı, zindan da.

Hikmetini sorduklarında;
- Haklısınız, buyurdu. İlk gece Rabbimleydim, onun için beni bulamadınız. İkinci gece, Rabbim benimleydi. Onun için ne beni buldunuz, ne de zindanı. Son gece ise beni bulmanız lazımdı, buldunuz. Çünkü beni bulmadan idam edemezsiniz.


www.gonulsultanlari.com