Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Öldürmek istiyordu
19.07.2011

Kureyş müşrikleri, hazret-i Hamza'nın "radıyallahü anh" müslümân olma şokunu henüz atlatamamışlardı ki, bir başka şok bekliyordu onları.

Hiç ummadıkları biri müslümân olmak üzereydi ve Onun îmân etmesiyle küfrün dünyası başlarına yıkılacaktı. O kişi Ömer bin Hattâb idi "radıyallahü teâlâ anh".

Kureyşin şöhretli isimlerinden, iri yarı, heybetli, kızıl gür saçlı, sık sakallı ve lügatında "korku" kelimesi olmayan bir yiğit.

Henüz îmân etmemişti ki, bir gün öfke ile çıktı evden. Ağır adımlarla Kâbe'ye doğru yürümeye başladı. Kızgın ve hiddetliydi. Heybetinden yürürken yer sallanıyordu sanki.

Niyeti Efendimizi uyarmak (!) "Vazgeç bu sevdadan!" diye cekti Ona. "Dînimize ilişme! Bizimle uğraşma. Yoksa pişmân olursun!" deyip, ihtar edecekti Onu gûya.

Çünkü onun yüzünden Kureyş'te ikilik çıkmış, baba oğlundan ayrılıyordu, kardeş kardeşten. Böyle giderse cemiyet çözülecek, gemi su alacaktı. Asırlık çınar kuruyacak, töreler bozulacaktı. Öyle öyle inanıyordu.

Ama hayır! Ömer yanılıyordu. Aynen kendi öz yavrusunu diri diri toprağa gömerken yanıldığı gibi. "Asırlık çınar" dediği kureyş, çoktan kurumuş, hattâ ölmüştü.

Onun hayat bulması, bir tek şeye bağlıydı ki, o da Muhammed aleyhisselâmın "sallallahü aleyhi ve sellem" getirdiği İslâm dînnie uymak, yâni her işte Ona tâbi olmaktı.

Ama Ömer, şimdilik bunun farkında değildi. O, şu anda dağ gibi heybetiyle Beytullaha doğru yürüyordu. Efendimizi bulup, Onu ihtar edecekti. Nihâyet vardı Kâbeye.

Evet, Resûlullah oradaydı ve yeni nâzil olan "El-Hâkka" suresini okuyordu. Bir kenara saklanıp dinledi. (Devamı yarın.)


www.gonulsultanlari.com