Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Kalbi yumuşamıştı
20.07.2011
"Ömer bin Hattâb", hiddetle Kâbe'ye gitti bir gün. Resûlullahı îkaz edecekti gûya.
Efendimiz, yeni gelen El-Hâkka suresini okuyordu. Bir köşeye sinip dinlemeye başladı.
"Okuması bitsin, konuşurum" dedi kendi kendine. Ama dinledikçe kalbi yumuşadı. Değişti fikri. İşittiklerine karşı hayranlık duydu.
"Evet" dedi içinden. "O bir şair. Bu kadar güzel sözleri ancak bir şair söyliyebilir".
O, böyle düşünürken, Efendimiz kırk ve kırkbirinci âyetleri okudular. Bu âyetlerde meâlen,
"O şair değildir. Onun söyledikleri Allahın kelamıdır" buyuruluyordu.
Bunu işitince daha da şaşırıp; "Hayret doğrusu, zihnimden geçenleri bildi. Öyleyse o bir kâhin" dedi.
Ancak ardından işittiği âyet-i kerîme ile irkildi yine. Zîra o âyette; "O kâhin sözü değildir. Âlemlerin Rabbinin sözüdür" buyuruluyordu.
Ömerin zihni işittikleriyle alt üst olmuştu. O kadar duygulandı ki, göz yaşlarına mâni olamadı. Îmân etmek istediyse de, etrâfı bırakmadı.
İslâmiyetin altıncı yılı. Hazret-i Hamza'nın îman etmesinin üzerinden sadece üç gün geçmişti ki, bu haberle çalkalanıyordu Mekke.
Eğer mâni olunmazsa gerisi gelecekti. İşte Kureyşi telâşlandıran da buydu zâten. Toplanıp, müzakere ettiler konuyu. Çâre aradılar.
Tabii "Ebû Cehil" baş roldeydi yine. Küfrün başı oydu çünkü. Herkes bir fikir sürdü öne. Ama Ebû cehle göre çâre bir tekti:
Onu öldürmek!
Ve açıkladı fikrini:
"Arkadaşlar! Bundan sonra artık bir tek çâremiz var!"
Sordular hemen:
"Nedir o çâre?"
"Onu öldüreceğiz!"
(Devamı yarın)
www.gonulsultanlari.com