Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Dikkatlice okudu
24.07.2011

"Ömer bin Hattâb", kızkardeşine şefkatle bakıp; "Şu okuduğunuz sayfayı görebilir miyim?" dedi.
Fâtıma sevinçle;
"Tabii görl" dedi.

Ve koşup getirdi o sayfayı. "Tâhâ sûresi" yazılıydı onda. Ömer okumaya başladı.
Âyet-i kerîmelerin güzelliği, içten içe etkiliyordu kendisini. Hele bir âyetten öyle etkilenip duygulandı ki, şaşkına döndü âdeta.

O âyette;
"Göklerde, yerlerde, bu ikisi arasında ve toprağın altında ne varsa, hepsi Allahındır" buyuruluyordu.

Sordu Fâtımaya:
"Doğru mu bu?"

"Hangisi?"
"Yerlerde ve göklerde ve ikisi arasında ne varsa, hepsi sizin taptığınız ilâha âitmiş öyle mi?"

"Elbette.
"Hayret ettim doğrusu. Bizim binbeşyüz kadar tanrımız var. Hiçbirinin tek karış yeri yoktur" dedi.

Ve devam etti:
"Allah, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. O'ndan gayri kendisine tapacak bir ilâh yoktur ve en güzel isimler O'nundur".

Sonra da Hadîd sûresi'ne geçti: "O'nun herşeye gücü yeter. Göklerin ve yerin idâresi O'nun elindedir. Dirilten, öldüren, herşeye gücü yeten O'dur. O, bütün yaptıklarınızı görür. Kalbinizden geçenleri bilir. Peygamber, sizi Allaha îmâna çağırıp dururken, size ne oluyor ki îmân etmiyorsunuz?".

Burada durdu.
Tefekküre daldı.

Ve kendi kendine;
"Bunlar ne güzel sözler, bunlardan daha doğru, güzel söz olamaz" diye mırıldandı.

Bunu duyan Habbâb, saklandığı yerden fırlayıp. heyecanla; "Müjde yâ Ömer! Resûlullahın dün gece ettiği duâ, senin hakkında kabul oldu" dedi.
(Devamı yarın.)


www.gonulsultanlari.com