Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Müjde yâ Ömer!
25.07.2011

Habbâb, saklandığı yerden fırlayıp; "Müjde yâ Ömer! Dün gece Resûlullahın yanındaydım. Ellerini kaldırıp duâ etti" dedi.

Ömer sordu:
"Nasıl duâ etti?"

Ellerini kaldırıp; "Yâ Rabbî, bu dîni Ebû Cehil bin Hişâm veya Ömer bin hattâb ile kuvvetlendir!" diye duâ etti. Yâ Ömer, bu seâdet elhamdülillah sana nasîb oldu" dedi.

Ömer de şükretti:
"Elhamdülillah!"

Sevinçten herbirinin yüzünde güller açtı. Herkes mutluydu o an. Ne diyeceklerini bilemiyorlardı.
Hepsinin yüzü gülüyordu. Ömer'in etrâfını saran hazret-i Sa'îd, Fâtıma ve Habbâb "radıyallahü anhüm", bir şey bekliyorlardı ondan.

Ağzının içine bakıp sabırsızlanıyorlardı "Şehâdet"i söylesin diye. Vaktiydi gayri.
Ömer; "Peygamber şimdi nerdedir?" diye sordu.

Az önceki kaba adam gitmiş, yerine temiz yüzlü, cana yakın, tatlı bir insan gelmişti sanki.
Düşman gitmiş, dost gelmişti. Fâtıma sevinçle; "O şimdi Erkam'ın evindedir" dedi.

Ömer, kız kardeşine sevgiyle bakıp; "Peki yâ Fâtıma. Beni Ona götürün! Onun huzûrunda müslümân olayım" dedi.

Amân yâ Rabbî!
Bu ne güzel cümle.
Bu ne hoş kelam.

Üç garip müslümân, inanılmaz sevince gark oldular o anda. "Hazret-i Ömer" ile "Hazret-i Habbâb" "radıyallahü anhümâ", yola çıktılar.

O sırada Allahın Sevgilisi, bir avuç Eshâbıyla sohbet etmekteydi Erkam'ın evinde.
Mü'minler korku ve endîşe içindeydiler.
Sayıları az, kuvvetleri zayıftı. Ara ara dertleşiyorlardı.
(Devamı yarın.)


www.gonulsultanlari.com