Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Halîfenin sarayı nerde?
10.08.2011
Hazret-i Ömer radıyallahü anh halîfe iken bir melik elçi göndermişti. Elçi, Medîne'ye gelince sordu birine:
"Halîfenin sarayı nerede?"
"Onun sarayı yoktur".
"Nerde bulurum kendisini?"
"O, şimdi şehir dışındadır".
"Bekçisi, muhâfızı yok mudur?"
"Hayır, yoktur".
Elçi, hyretler içinde Halîfeyi bulmak için çıktı sahrâya. Cihânın titrediği hazret-i Ömer kuru toprak üstünde uyuyordu bir kenarda.
Elçi, onu görünce; "Halîfe bu olsa gerek" diye geçirdi içinden.
Çok sevinmişti.
Kendi kendine;
"Şark ve garpta bütün insanlar bu zattan korkuyor. Şunu öldüreyim de bütün dünya rahata kavuşsun" dedi ve yaklaşıp kaldırdı kılıcını.
Tam vuracaktı ki yer altından bir ejderha çıkıp saldırdı üzerine. O sırada uyandı Halîfe.
Elçi gördüğü bu fevkalâde şeylerden çok duygulandı ve "şehâdeti" söyleyip müslüman oldu.
BAŞÜSTÜNE!
Medîne'de kıtlık varken Halîfe, hizmetçisini çağırıp;
"Benim deveyi kes, etini halka dağıt! diye emretti.
Hizmetçi;
"Başüstüne efendim" deyip, emri getirdi yerine. Bu arada etin iyi yerinden bir kişilik "kebap" yaptı ve getirip Halîfenin önüne koydu.
Halîfe onu görünce, yüz rengi değişti birden. Hiddetle hizmetçiye dönüp;
"Kaldır bunu önümden! Bir fakîre götür ver!" buyurdu.
Hizmetçi emri yerine getirdi ve geri gelip sordu:
"Size ne getireyim efendim?"
"Her gün getirdiğinden getir!"
Hizmetçi gidip getirdi Halîfenin her günkü yemeğini. Zeytinyağı, tuz, ekmek.
www.gonulsultanlari.com