Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Sultânın benimle ne işi var?
14.09.2011

Hârun Reşîd, vezîriyle birlikte bir akşam üzeri Fudayl bin İyâd hazretlerinin kapısını çaldılar.

Hazret-i Fudayl kapı arkasından sordu:
"Kimsiniz?"

Vezîr cevap verdi:
"Sultân, ziyâretine geldi, kapında bekliyor".

Cevap tez geldi:
"Sultânın benimle ne işi var? Benim dünya adamlarıyla hiç işim olmaz, lütfen meşgul etmeyin".

Bu sözler, hoşuna gitti Halîfenin. Vezîrin kulağına eğilip;
"Aradığım budur" dedi.
Ancak kapı açılmıyordu. Vezîr seslendi tekrar:

"Ey Fudayl aç kapıyı. Emîr-ül mü'minîn kapına gelmiş seni görmek istiyor".
"Açmam, ama zorla girecekseniz, o başka".

Hazret-i Fudayl'ın yaşlı annesi vardı içerde.
"Açsana oğlum" dedi.

Onu kırmayıp açtı kapıyı.
Ama onlar girince kandilini söndürüp;
"Gözüm, dünya ehli birini görmesin" buyurdu.

O, dünya sultânıydı, bu, gönüller sultânı.
O, bunda arıyordu gönlünün dermanını.

Hârun Reşîd;
"Bir nasîhatını almak için kapına geldim" dedi.

Hazret-i Fudayl, karanlıkta sultânın elini tutup;
"Ne yumuşak el, bâri Cehennemde yanmasa" buyurdu.

Hârun Reşîd ağladı.

O sözüne devamla;
"Ey Hârun! dedi. "Sen milletin sultânısın, ama asıl sultânlık nedir, biliyor musun?"

"Nedir yâ Fudayl?
"Kendi nefsine sultân olabilmektir. Bunu yaparsan asıl sultânlık işte odur" buyurdu.


www.gonulsultanlari.com