Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Cömertliğin böylesi
19.11.2011
Hazret-i Hasan, hazret-i Hüseyin, ve Abdullah bin Ca'fer, "radıyallahü anhüm" uzun bir sefere çıkmışlardı. Az sonra acıktılar. O yerde bir kadın görüp; "Hiç yiyecek birşeyin var mıdır?" diye sordular.
Kadın cevâben;
"Evet var" dedi.
Tek koyunu vardı, kesip doyurdu onları. Aradan yıllar geçti, bu kadıncağız fakîrleşip, maîşet için Medîne'ye geldi. Hazret-i Hasan bir görüşte tanıdı kadını.
Bin koyun verdi.
Bin adet de altın.
Sonra kardeşi Hüseyin'e gönderdi. Hazret-i Hüseyin sordu: "Hasan ne verdi sana?". "Bin koyunla, bin altın" deyince, hizmetçisine; "Bana bin altın getir!" dedi
O da peki dedi.
Ve getirip verdi.
O bin altını kadına verdi. Bin adet de koyun vedeceğini vâdedip Abdullah bin Ca'fer'e gönderdi. O da sordu kadına: "Hüseyin ne verdi sana?"
"Bin altın, bin koyun".
"Pekâlâ" dedi.
O da bin altın'la bin koyun verip, gönderdi kadıncağızı.
NİÇİN AĞLARSINIZ?
Bir gün hazret-i Hasan "radıyallahü anh" ağlıyordu. "Niçin ağlarsınız?" dediler. Derinden bir "Âh!" çekip, "Bize yazıklar olsun" dedi.
Ona suâl ettiler:
"Niye âh edersin?"
"Daha ne olsun, yedi gündür hânemize misâfir gelmedi" dedi.
TİTRİYORDU
Hazret-i Hüseyin de bir gün namâza duracaktı. Seccâdenin üzerinde titremeye başladı. "Neden titrersiniz?" dediler. Bir âah çekti ve; "Az sonra Rabbimin huzûruna çıkacağım, nasıl titremiyeyim" buyurdu.
www.gonulsultanlari.com