Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Yâ Âişe, hiç yiyecek var mıdır?"
11.10.2012

Birgün Fahr-i kevneyn ve Resûl-i sekaleyn (sallallahü aleyhi ve sellem), hazret-i Âişe-i Sıddîka'nın (radıyallahü anhâ) evlerine teşrîf buyurdu ve;
"Yâ Âişe, hiç yiyecekten bir nesnen var mıdır?" diye sordu.
Âişe-i Sıddîka;
"Sultânım, bu gece yattığınız evde size yemek çıkarmadılar mı?" dedi.
Şaka ile demişti.
Ama pişmân idi.
Bu söz, Fahr-i kâinâtın mubârek gönüllerine hoş gelmedi.
Huzûrsuz oldular.
Odadan çıktılar.
Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) koştu.
Resûl-i erkemin (aleyhissalâtü vesselâm) mubârek eteğine yapışıp;
"Gitmeyin yâ Resûlallah" dedi.
Af dilemek istedi.
Efendimiz çıktılar.
Hazret-i Âişe anladı ki, Fahr-i âlem hazretleri incindi. Hemen başını secdeye koyup, Allahü teâlâ hazretlerine ilticâ ve yalvarmaya başladı.
Hem ağlıyordu.
Gözyaşı döküp;
"Yâ Rabbî! Benim hâlime acıyıp afv edecek yalnız sen varsın. Senden başka hâlime acıyıp, bana yardım edecek kimse yoktur" dedi.
Hatâsını anladı.
Çok pişmândı.
Allahü teâlâ hazretlerine hem yalvarır ve hem mubârek gözlerinin yaşı ırmak gibi akar idi. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri kemâl-i lütfundan ve nihâyetsiz ihsânından, hazret-i Âişe'nin düâsını kabûl etti.
Cebrâile emretti.
Ve melek geldi
Sultân-ı Enbiyâ (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ayağını mescidin içine koymuş, diğer ayağını henüz koymamıştı ki, hazret-i Cebrâîl yetişti. (devamı yarın)


www.gonulsultanlari.com