Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Yâ Âişe! Kapıyı aç
13.10.2012
(Dünden devam)
Bu esnâda kapı çalındı. Server-i Enbiyâ; "Yâ Âişe! Kapıyı aç, gelen Ebû Bekr'dir. İçeri gelsin" buyurdu.
O da kapıyı açtı.
Babası içeri girdi.
Resûl-i ekrem;
"Yâ Sıddîk! Bu iki lokma Cennet taamlarındandır. Senin için ayırdık" buyurdu.
Hazret-i Ebû Bekr (radıyallahü anh) bu iki lokmayı eline alıp, birini hazret-i Fahr-i kâinâta ve birini hazret-i Âişe'ye verdi.
Sultân-ı kevnevn;
"Yâ Ebâ Bekr! Niçin kendin yemezsin de bize verirsin?" diye sordu.
Hazret-i Ebû Bekr;
"Yâ Resûlallah! Allahü teâlâ hakkı için sizin yidiğiniz, bana, kendim yememden bin kat daha hayırlı gelir" dedi.
Fahr-i âlem Efendimize bu kadar kuvvetli muhabbeti vardı.
NİÇİN ÖNDEN YÜRÜRSÜN?
Hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Ebüdderdâ (radıyallahü anhümâ), ikisi berâber giderken, bir dar yola geldiler. Hazret-i Ebüdderdâ önde, hazret-i Ebû Bekr arkada idi.
Öylece yürüyorlardı.
Efendimiz göründü.
Parlak "ay" gibiydi.
Hazret-i Ebüdderdâ'yı hazret-i Ebû Bekr'in önüne geçmiş görünce, huzûrsuz olup;
"Yâ Ebüdderdâ! Niçin Ebû Bekr'in önünce yürürsün. Senden büyük olan kimsenin önünde gitmek lâyık değildir" buyurdu.
O hatâsını anladı.
Tövbe istigfâr etti.
Hazret-i Ebüdderdâ gibi bir zât, bir ân hazret-i Ebû Bekr'in önüne geçince, hazret-i Resûl-i ekrem huzûrsuz oldu. Ona buğz edenlerin hâli acabâ nice olur!
www.gonulsultanlari.com