Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Ey Kureyşliler!
1.11.2012

(Dünden devam)
Hazret-i Aliyyül Mürtezâ (radıyallahü anh) Mekke-i mükerreme'den ayrılıp gittikten sonra, Ebû Cehil mel'unu Kureyş müşriklerini topladı.
Burnundan soluyordu.
Müşriklere hitâben;
"Ey Kureyşliler! Niçin susarsınız? Muhammed'in evi burada oldukça bizimle düşmanlık etmez. Bu işe mâni olalım" dedi.
Kudurmuş gibiydi.
Müşriklerin her biri;
"Şöyle yaparız, böyle yaparız!" dediler.
Ama kuru gürültü idi.
Sonra toplandılar.
Bu işi konuştular.
Sonunda karar verip; "En iyisi Abbâs'a gidip söyliyelim. Îcâbında tehdit edelim. O birşeyler yapsın" dediler.
Onun evine geldiler.
Kapısını çalıp;
"Yâ Abbâs! Var kardeşinin oğluna nasîhat eyle ki, Muhammed'in evini götürmesin. Yoksa Onunla aramız açılır, ona göre!" dediler.
Güyâ tehdît ettiler.
Ve sert konuştular.
Hazret-i Abbâs kalktı.
İmâm-ı Alî'ye vardı.
Müşriklerin sözlerini Ona söyledikte, şâh-ı merdân; "Ey amca! İnşâallah ben yarın, Resûlullah hazretlerinin seâdethânelerini götüreceğim. Yoluma kim çıkarsa, cenk ederim!" dedi.
Hiç kulak asmadı.
Hiç de korkmadı.
Hazret-i Abbâs Kureyş kâfirlerine bu haberleri verince, huzûrsuz oldular ve Onu şehirden çıkarmamak için sözleştiler. Hazret-i Alî ise (radıyallahü anh) Resûlullahın seâdethânesini kaldırıp, yola revân oldu. (devamı yarın)


www.gonulsultanlari.com