Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


İki gözü iki çeşmeydi
16.12.2012

(Dünden devam)
Halîme hâtun, Mekke'ye varıp, doğruca Abdülmuttalib'e gitti.
İki gözü iki çeşmeydi.
Abdülmuttalip korktu.
Telâşa kapılıp;
"Ey Halîme, niçin ağlıyorsun?" dedi.
Halîme;
"Oğlumu kaybettim" dedi.
Ağlıyordu.
Mübârek Dede;
"O kaybolmaz" dedi.
Ve Kâbe'ye koştu.
Örtüsüne yapışıp;
"Ey Kâbe'nin sâhibi yüce Allahım! Torunumu bana lütfet!" diye yalvardı.
O an bir ses duydu.
Kâbe'den geliyordu.
Kendisine hitâben;
"Ey Abdülmuttalip, torunun Tihâme vâdisindeki muz ağacının altındadır!" diyordu.
Atına atlayıp, koşturdu.
Hızla o yere vardı.
Efendimiz oradaydı.
Koşup sarıldı torununa.
Bağrına bastı ve şükretti Rabbine.
Halîme hâtun da sevinçten uçuyordu.

SAKİN OL!

Enes bin Mâlik (radıyallahü anh) anlatır:
Bir gün, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud dağına çıkmıştı.
Yanlarında hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Osmân ve hazret-i Alî (radıyallahü anhüm) de vardı.
Birden zelzele oldu.
Koca dağ sallandı.
Durmuyordu.
Server-i âlem;
"Sâkin ol yâ Uhud! Üzerinde bir Peygamber, bir Sıddîk, iki de Şehîd var!" diye seslendiler.
Sallanma ânında durdu.


www.gonulsultanlari.com