Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Sıkıntı, işkence, çile…
12.03.2014

Efendimiz (aleyhisselam), bir gün mücessem nur misali Kâbe'ye yürüdü. Orada Rabbine yalvaracak, kulların hidayete gelmesi için dua edecekti.
Peki ya müşrikler?
Onlar kuduruyordu.
Kâbe yanında toplanmış, buna mâni olmanın hesabını yapıyorlardı. Onlara göre, bu gidişe dur! demeli, her imkânı kullanıp söndürmeliydi bu yanan meş'aleyi.
Efendimizi gördüler.
Üstüne çullandılar.
Aman Allah’ım, bu ne kin! Bu ne düşmanlıktı. Boğmak, öldürmek niyetindeydiler. Efendimiz zor nefes alıyordu. Hazret-i Ebu Bekir oradan geçiyordu.
Dikkatle baktı.
Evet, bir grup müşrik, Sevgili Efendimizi tartaklıyorlardı.
Bu vahşeti gördü.
Ve süratle gidip:
"Durun! Ne yapıyorsunuz, size âlemlerin Rabbinden ayet getiren birini mi öldüreceksiniz?" diye bağırdı. Müşrikler insafsızdı.
O Resulü bıraktılar.
Ona çullandılar.
Kimi sakalını yoluyor, kimi tekme savuruyordu. O ara Teym oğullarından bazıları yetişip onu bir çarşafın içinde evine götürdüler.
Çok darbe almıştı.
Acıdan bayılmıştı.
Komadan çıktığında, annesi vardı başucunda. Kadıncağız, onda hayat belirtisi görünce sevindi.
Kulağına eğilip sordu:
"Bir isteğin var mı?"
O, zorlukla “Resulullah ne hâldedir, ne yapar, ona da saldırmışlardı” diyebildi ancak. İşte gerçek sevgi bu olsa gerek.


www.gonulsultanlari.com