Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Buyur yâ Eba Bekir!
24.06.2014

(Dünden devam)
Hazret-i Ali’nin ardından Hazret-i Osman geliyordu.
Hatun ona koştu:
"Nevfel nerede?"
O da arkaya işaret etti.
Ve yürüyüp öne geçti.
Kadın, Hazret-i Ömer'i gördü.
Ona koşup sordu:
“Nevfel nerede?”
O de cevap vermedi.
Eliyle arkayı işaret edip ileri yürüdü. En arkada Hazret-i Ebu Bekir geliyordu ve ondan sonra da kimse yoktu.
Kadın çaresizdi.
Ona koşup sordu:
“Nevfel nerede?”
Hazret-i Ebu Bekir aynı hareketi yapamadı. Zira arkadan gelen başka kimse yoktu.
Gerçeği söylese, Resulullaha uymamış olacaktı.
Daraldı, bunaldı.
Mübarek sakalını eliyle sıvazladı ve olanca sesiyle "Yâ Allah!" diye nida etti.
O anda bir şey oldu.
Bir toz bulutu göründü.
Bu, bir kerametti.
Nitekim o anda kendilerine doğru bir atlının hızla geldiğini gördüler.
İkisi de merak etti.
Acaba gelen kimdi?
O şahıs daha da yaklaşınca Hazret-i Nevfel olduğunu gördüler.
Hem şaşırdılar.
Hem sevindiler.
Hazret-i Nevfel:
"Buyur yâ Eba Bekir! Beni mi çağırdınız?" dedi.
Atından indi.
Hazret-i Sıddık'ın elini öptü.
Resulullah’a doğru koştu.
Kadıncağız sevinçten uçuyordu.


www.gonulsultanlari.com