Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
O kabrin yeri, işte burasıdır
9.09.2015
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u fetihten sonra bir gün hocası Akşemseddin hazretlerine;
“Bir şeyi çok merak ediyorum. Sahabe-i Kiramın büyüklerinden, mihmandar-ı Resul, Eba Eyyub Ensari hazretlerinin kabr-i şerifi, İstanbul surlarına yakınmış. Zât-ı âlinizden bu yerin tespitini istiyorum” dedi.
Büyük veli, ona;
“Ben, şu karşıki tepenin eteğinde devamlı bir ‘nur’ görürüm. Kabr-i şerif orada olmalı” dedi.
Ve o bölgeye gittiler.
Orada bir çınar ağacı vardı...
Büyük veli, çınardan iki dal kopardı.
Onları, eliyle az aralıkla dikti ve “O mübarek kabir, bu iki dal arasında olabilir” buyurdu.
Padişah, bu tespite inanmıştı.
Ama içi rahat etsin istiyordu.
Silâhtar ağasına;
“Gidiniz, o dalların yerini, bu gece değiştiriniz” dedi.
Emir yerine getirildi.
Ertesi gün üçü geldiler.
Lâkin büyük veli;
“Dalların yeri değişmiş” buyurdu.
Ve asıl yeri gösterip;
“O kabrin yeri, burasıdır. Bu yeri iki arşın kazın, mezar taşını görürsünüz” buyurdu.
O yeri kazdılar.
Mezar taşı göründü.
Hatta üzerinde “bir yazı” vardı.
"Bu yer, Halid bin Zeyd’in kabridir" yazıyordu.
Genç Padişah;
“İstanbul’un fethine sevinmiştim. Ama şimdi daha çok sevinçliyim. Çünkü bizim zamanımızda böyle keşif sahibi ‘bir veli’ bulunuyor” dedi.
www.gonulsultanlari.com