Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Bilseler, böyle yapmazlar
1.12.2008

Şam Evliyâsından Ahmet Kâdirî hazretleri, bir gün deniz kenarında birkaç talebesiyle oturuyordu ki, bir gemi göründü uzaktan.
Yolcular, çalgı çalıp eğleniyorlardı.

Talebeler, onları gösterip;
- Hocam, bir bedduâ edin de, deniz yutsun onları, dediler.
- Neden? buyurdu.

- Bakın, nasıl da günah işliyorlar hocam!
- Hayır. Bedduâ yerine duâ edelim.

Gençler şaşırdı:
- Duâ mı edelim hocam?
- Evet. Çünkü bilmiyorlar. Bilseler böyle yapmazlar, buyurdu.

Ve ellerini açıp;
- Yâ Rabbî! Bu kullarını dünyâda böyle neş'elendirdiğin gibi âhirette de neş'elendir! diye dua etti.

O böyle der demez, gemidekiler eğlenceyi bıraktılar.
Sazlarını kırıp denize attılar.
Az sonra gemi sahile yanaştı.

O çalgı çalıp eğlenen yolcular, gemiden çıkıp doğruca bu zâtın yanına koştular.
Huzurunda tövbe edip, talebesi oldular bu büyük Velî'nin.

SAADETE ERMEK İÇİN

Bir gün de bâzı gençler bu zâta gelerek;
- Efendim, dünyâda ve âhirette saadete kavuşmak neye bağlıdır? diye sordular.

Cevabında;
- Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlıdır, buyurdu.

- Ona tâbi olmak için ne yapmak lâzım efendim?
- Önce "doğru îman" lâzımdır. Sonra da islâmiyeti öğrenip, gereğini yapmalıdır.

Sordular yine:
- Doğru îmanın alâmeti nedir efendim?
- Kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus olan ve kâfirlik alâmeti olan şeyleri yapmamaktır, buyurdu.

Ve îzah etti:
- Çünkü "İslâm" ile "küfür", birbirinin aksidir, zıddıdır. Bunlardan birisine kıymet vermek, diğerini hakâret ve kötülemek olur.


www.gonulsultanlari.com