Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Burada uyunur mu?
13.01.2009
Behâeddîn-i Buhârî kuddise sirruh, talebesinden birini bir yere göndermişti.
Talebe, işini halledip geri dönerken bir ağaç gölgesinde otururuverdi biraz.
Fakat çok yorgun olduğu için, uyuyakaldı oracıkta.
Derin bir uykuya dalmıştı ki, rüyâsında hocasını gördü.
Mübarek zat hiddetle;
- Oğlum, hiç burada uyunur mu? Hemen kalk, terk et burayı. Burası tehlikeli yer. Aç kurtlar dolaşıyor etrafta, buyurdu.
Uyanıp, açtı gözlerini.
Gördü ki, iki aç kurt, hızla kendisine doğru geliyor gerçekten.
Korkuyla fırlayıp kalktı.
Ve hızla uzaklaştı oradan.
Hiç mola vermeden yürüdü devamlı.
Akşam vakti vardı Kasr-ı ârifân'a.
Bir de ne görsün.
Hocası Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, yola çıkmış, merakla kendisini bekliyor.
Koşup, hürmetle öptü elini.
Büyük Velî;
- Bizi korkuttun, buyurdu. Tehlikeli yerlerde hiç yatıp da uyunur mu evlâdım?
HASTALIKTA ŞİFA VARDIR
Bu zât, hasta bir genci evinde ziyaret edip;
- Hastalıkta şifâ vardır, buyurdu
Delikanlı anlamadı.
- Nasıl şifâ efendim?
- Şöyle ki, hasta, hastalığından dolayı şikâyet etmez ve sabrederse, günahları affolur evlâdım. Ayrıca çok da sevap kazanır.
Şöyle devam etti:
- Hem hastanın kalbi kırık olur, duâları makbuldür. Hasta, günah işlemeyi düşünemez. Şifâ vermesi için Allaha yalvarır. Ayrıca hasta, ölümü daha çok hâtırlar, âhireti düşünür, günahlarına tövbe eder. Bu yüzden Allaha daha yakın hisseder kendini.
Şöyle bitirdi:
- Bütün bunlar şifâdır işte. Mânevî şifâ yâni.
www.gonulsultanlari.com