Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Bir merhamet örneği
16.01.2009

Mekke'de büyük bir kıtlık vâki olmuş, herkesi geçim darlığına düşürmüştü.
Ebû Tâlip de büyük ölçüde almıştı payını.

Ebû Tâlip, Efendimiz "aleyhisselam"ın amcası oluyordu, hazret-i Alî'nin de babası.

Merhamet deryası Peygamberimiz, onu düşünüyordu hep.
Bir şeyler yapmalı, onu kurtarmalıydı bu mihnetten.

Bu düşünce içinde gidip, öbür amcasının kapısını çaldı.
Hazret-i Abbâs kapıda Efendimizi görünce;

- O, hoş geldin yeğenim, dedi.
- Hoşbulduk amca. Mühim bir iş için geldim.

- Hayırdır, ne işiymiş bu?
- Amcam Ebû Tâlip. Biliyorsun eli dar, nüfusu da kalabalık. Bu kıtlıktan çok muzdarip halde şu anda.

- Evet, ama ne yapabiliriz ki?
- Diyorum ki, çocuklarından birini sen alsan, birini de ben. Biz baksak onlara. Böylece hafifletmiş oluruz yükünü. Ne dersin?

Hazret-i Abbâs;
- Çok iyi düşünmüşsün, dedi. Kalk, hemen gidip halledelim bu işi.

Birlikte gidip, söylediler bunu kendisine.
Ebû Tâlib çok duygulandı.

Teşekkürler edip;
- Mâdem öyle, Ukayl ile Tâlib'i bana bırakın. Diğer ikisini siz bilirsiniz, dedi.

Diğer ikisi Câfer ile Alî idi "radıyallahü anhüm".
Hazret-i Abbâs, Caferi aldı.
Efendimiz de hazret-i Alî'yi.

Ebû Tâlip, minnettarlık duyguları içinde onlara bakıp;
- Ne diyeceğimi bilemiyorum. Beni çok sevindirdiniz, dedi.

Böylece hazret-i Alî, küçük yaşından îtibaren Resûlullah Efendimizin "aleyhisselam" yanında kaldı.

Onun terbiyesiyle büyüdü.
On yaşına gelince de îman etti.
Çocuklardan "ilk îman eden kişi" olma şerefine kavuştu böylece.


www.gonulsultanlari.com