Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Nasılsın yâ Resulallah?
31.01.2009

Câfer bin Muhammed "radıyallahü anh" anlatıyor:

Efendimiz "aleyhisselam" bir gün hasta olmuşlardı.

Cebrâil aleyhisselâm ziyaretine gelip;
- Nasılsın yâ Resûlallah? diye sordu.

Efendimiz;
- Biraz rahatsızım, buyurdular.

Melek, getirdiği meyveleri çıkarıp arzetti.
Efendimiz "aleyhisselam" meyveleri eline alır almaz zikre başladılar:
Allah, Allah, Allah!...

Zikir sesleri rahatça duyuluyordu.

SÂKİN OL YÂ UHUD!

Enes bin Mâlik "radıyallahü anh" anlatıyor:
Bir gün, Efendimiz "aleyhisselam" Uhud dağına çıkmıştı.

Yanlarında Ebû Bekir, Osmân ve Alî de vardı "radıyallahü anhüm".
Dağ sallanmaya başladı birden.

Efendimiz;
- Sâkin ol yâ Uhud! Üzerinde bir Peygamber, bir Sıddîk, iki de Şehîd var! diye seslendiler.
Sallanma ânında durdu.

BU GELEN, O İDİ

Yine Efendimiz "aleyhisselam" oniki yaşlarında iken Ebû Tâlip'le sefere çıkmışlardı.
Busrâ denen yerde konakladılar.

Burada, Bahîra adında bir râhip vardı ki, semâvî kitaplardan "âhir zaman Peygamberi"nin alâmetlerini ve bir gün buradan geçeceğini öğrenmiş, teşrifini bekliyordu.

Çok kervanlar görmüşse de, hiçbirinde bu alâmetleri görememişti.
Nihayet bir gün ufukta bir kervan göründü.

Evet, bu, beklediği kervandı.
Çünkü bir "bulut", kervanı tâkib ediyor, taşlar, kervandaki birine selâm veriyor, ağaçlar, Ona doğru eğiliyordu.

Evet, bu gelen, O idi.
Âhir zaman Nebîsi geliyordu.
"sallallahü aleyhi ve sellem".


www.gonulsultanlari.com