Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Üzümleni bana sat!
16.04.2009
Erzurumda yaşamış olan Abdürrezzak Ali Efendi rahime-hullahü teâlâ, bir gün yolda giderken bir hıristiyana rastladı.
Adam üzüm götürüyordu pazara.
Bir şarapçıya satacaktı onları.
Büyük zat bunu anlayıp, bir teklifte bulundu hıristiyana.
- Bu üzümleri bana satsana.
- Neden sana satacakmışım?
- Üzümler öyle istiyor da ondan.
Adam sinirlendi:
- Ne diyorsun yahu, kim ne istiyor?
- Üzümler bana satılmayı istiyorlar.
- Git be adam. Üzüm konuşur mu hiç?
- Konuşuyorlar işte.
- Ne diyorlar peki?
- Bu adam bizi bir şarapçıya satacak. Bizse şarap olmak istemiyoruz. Ne olur satın al da kurtar bizi, diyorlar.
Hıristiyan donup kalmıştı.
Rengi kül gibi oldu.
Ve bayılıp yere düştü oracıkta.
Ayılınca seve seve müslüman oldu.
Yakınları sordular:
- Niçin müslüman oldun?
Dedi ki:
- Benim bu niyetimi kimse bilmiyordu. Bu zat bildiğine göre, dini haktır, diye düşündüm ve imanla şereflendim.
MÜMİN NASIL OLUR?
Bir gün bazı sevdikleri;
- Mümin nasıl olur efendim? diye sordular.
Cevabında;
- Yumuşak halı gibi olur, buyurdu. Yumuşacık bir halıda çıplak ayakla dolaşan bir kimsenin ayakları incinir mi?
- İncinmez tabii efendim.
- İşte halis müminden de hiç kimse incinmez. O, "ekmek" ve "su" gibidir. Her zaman ihtiyaç duyulur ona.
Ve ilave etti:
- Mümin, güleryüzlüdür. Yüzü gülse de kalbi mahzundur. Ağlaması çok, gülmesi azdır. Gündüz, insanları ferahlatmak için gülse de, geceleri akıbetini düşünüp ağlar. Gözyaşlarından bir mendil ıslanır her gece.
www.gonulsultanlari.com