Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Bilin bakalım elimde ne var?
21.04.2009
Ahmed-i Kuddusi hazretleri rahime-hullahü teâlâ, Padişahın davetiyle İstanbula varır.
Mecliste başka âlimler de vardır.
Padişah, bir ara avcuna bir şey alır.
Ve sorar:
- Bilin bakalım. Avcumda ne var?
Her biri bir tahminde bulunur:
- Para var.
- Hayır.
- Şeker var.
- Değil.
Sultan, Ahmed Kuddusi hazretlerine;
- Siz söyleyin! der.
Buyurur ki:
- Dünyayı göz gezdirdim. Bir balık, yavrusunu arıyorken gördüm.
Padişahın avcunda, bir "balık yavrusu" vardır gerçekten.
Firasetine hayran olur.
- Hocam, sarayda kalsanız, der.
Ama o nazikçe reddeder.
Ve izin isteyip memleketine döner.
Sultan, iki memur gönderir arkasından.
Bilgi almak ister maddi sıkıntısından.
Bir torba "altın" göndermiştir bunun için.
Memurlar geldiğinde, O bahçe bellemektedir.
Ama maksatlarını bilmektedir.
Buyurur ki:
- İstanbuldan benim için geldiniz.
- Evet efendim.
- Ama bizim sizden yoktur bir isteğimiz.
- Hocam, Padişah emriyle geldik. Size biraz altın getirdik.
- Pekâlâ, açın eteğinizi, buyurur.
Açarlar.
Bir kürek "toprak" alır, eteklerine doldurur.
Toprak, o anda "altın" olur.
Memurlar şaşkın şaşkın bakınırken;
- Onları yere dökün! buyurur.
Dökerler.
Altınlar, "yılan, çıyan" olur bu sefer.
Daha da hayret ederler.
Buyurur ki:
- Dünya bize böyle görünür.
Ama altınları yine alır.
Hepsini fukaraya dağıtır.
www.gonulsultanlari.com