Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Yâ Rabbî, şifa ver
4.05.2009
Abdülehad Nuri hazretleri rahime-hullahü teâlâ zamanında bir kadı vardı.
Evi, bu Velînin evinin yanındaydı.
Bir gün nefes nefese geldi bu zata:
- Hocam duanıza muhtacız.
- Hayrola ne oldu?
- Oğlumuz tauna yakalandı. Dua edin de kurtulsun.
- Ben, aciz bir kulum. Allahın dediği olur, buyurdu.
Sonra el kaldırıp yalvardı:
- Yâ Rabbî hastalığı da veren sensin şifayı da. Şifa ver bu çocuğa.
Ellerini yüzüne sürerken;
- Oğlunuz iyileşti, buyurdu. Şimdi ev içinde dolaşıyor.
Kadı Efendi, sevinçle koştu evine.
Gördü ki oğlu iyileşmiş.
Şükretti Rabbine.
DENİZ DE MAHLUKTUR
Bir talebesi de çalışıp kadı oldu.
Tayin ettiler onu bir yere.
Oraya gitmek için bindi gemiye.
Sonra bir fırtına, bir rüzgar.
Ne yapacağını şaşırdı insanlar.
Feryat figan sesleri sardı gemiyi
İşte o sırada yetişti büyük Velî.
- Ey insanlar! diye seslendi. Deniz de bir mahluktur, emredileni yapar.
Sonra nida etti:
- Ey fırtına, ey rüzgar! Sakin olun ki, kurtulsun insanlar!
O anda durdu rüzgar.
Kunrtuldu yolcular.
ALTINLAR TOPRAK OLDU
Bir gün de vezirlerden biri, bir kese "altın" alıp, hediye etti bu Velîye.
Sonra kendi kendine böbürlendi.
İçinden; "Bu kadar kıymetli hediyeyi kimse kimseye veremez" dedi.
Büyük Velî döndü vezire;
- Bu altınlarla mı bize minnet ediyorsun? Bunlar, bizim gözümüzde "toprak"tan farksızdır, buyurdu.
Sonrası malum.
Altınlar "toprak" oldu.
www.gonulsultanlari.com