Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Sakın terk-i edebten!
13.05.2009
Nabi Efendi rahime-hullahü teâlâ, Osmanlı devletinde yetişen bir şairdir.
Kafile ile Hacca gitti bir sene.
Devlet ricalinden kişiler de vardı.
Vekiller, subaylar, paşalar…
Nabi Efendinin Resulullaha "aleyhissalatü vesselâm" sevgisi, aşk derecesindeydi.
Bu aşk ile Hicaz yollarında uyumadı.
Medine, uzaktan göründü nihayet.
O zaman zirveye çıktı bu muhabbet.
Kalbi, bu aşkla yanıyordu.
O, böyle yanarken, bir de ne görsün.
Biri yatmış uyuyor, ayakları kıblede.
Üzüldü, kederlendi.
Gayr-i ihtiyari bir şiir döküldü dudaklarından.
Yüksek sesle okuyordu.
Muhatap, o uyuyan adamdı.
Maksat hasıl oldu ve adam uyandı.
Şiirin bir dörtlüğü şöyle:
Sakın terk-i edebten,
Kûy-ü mahbûb-u Hüdâdır bu.
Nazargâh-ı ilâhîdir.
Makâm-ı Mustafâdır bu.
Gafil adam, hızla doğruldu.
Ve Nabiden sordu:
- Ne zaman yazdın bunu, başkası da duydu mu?
- İlk defa söylüyorum. Sizi böyle görünce içimden geldi.
- Aman Nabi, duymasın başka biri.
Ve vardılar Medineye.
Fakat o da ne?
Mescid-i Nebîde bütün müezzinler, bu şiiri okuyorlardı.
Hem bütün minarelerden.
Şaşırıp sordular müezzinin birinden.
- Bu şiiri nerden öğrendiniz?
- Efendimizden.
- Nasıl?
- Rüyada.
Meğer Resulullah Efendimiz "aleyhissalatü vesselâm" bütün müezzinlerin rüyasına girip bu şiiri okumuşlar ve;
- Ümmetimden Şair Nabi Efendi geliyor. Onu, ezandan önce bu şiirini okuyarak karşılayın! buyurmuşlar.
www.gonulsultanlari.com