Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Hüdayi yolu
14.05.2009

Birinci Sultan Ahmet Han, rahmetullahi aleyh büyükce bir cami yaptırmaya karar verir.
Yer, Sultanahmettir.

İnşaat başlar.
İlk kazmayı, Padişahın emriyle,
Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri vurur.
Ve bir Cuma günü cami tamamlanır.
Açılış için herkese haber salınır.

İyi de Cuma hutbesini kim okuyacaktır?
Padişahın zihninde bellidir isim.
Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri.

Ve emir verir.
Bir vazifeli çağırmaya gider.

Büyük zat Üsküdarda oturmaktadır.
Haberi alır almaz iskeleye varır.
Fakat o da ne?
Bir fırtına, bir rüzgar.
Dalgalar, sıra dağlar gibi kıyıya çarpar.

Ama mutlaka karşıya geçmelidir.
Zira bu, Padişah emridir.

İyi de kayıkçılar yoktur ortalıkta.
Öyle ya, bu havada kim geçmek ister karşıya?

Nihayet birini bulur.
- Evlat! Karşıya geçmek istiyorum, buyurur.

Şaşırır adam.
- Delirdin mi baba?!

- Neden?
- Havaya baksana. Çıkılır mı bu fırtınada?
- Çıkılır evlat. Allah büyüktür.

- Amenna.
- Haydi öyleyse gidelim.

- Galiba işin mühim.
- Evet. Padişah çağırdı, gitmeliyim.

Adam insafa gelir.
Hatta Onu sever.
- Pekâlâ baba, gel bakalım, der.

Büyük Velî, Bismillah deyip, biner kayığa.
Çabucak varırlar Sarayburnu'na.
Sakin, sessiz ve rahat.

Dalgalar, adam boyudur.
Ard arda gelirler.
Kayığa dokunmazlar fakat.

Kayığın etrafını, çevirir sakin bir alan.
Su olur süt liman.

Kayık, "gelin" gibi süzülüp, karşıya varır.
Bu yüzden Üsküdar-Sarayburnu arası,
"Hüdayi yolu" adını alır.


www.gonulsultanlari.com