Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Kendi de çok güzeldi zaten
29.05.2009

Seyyid Fehim Efendi hazretleri rahime-hullahü teâlâ, devrinin bir tekiydi.
Güzel ve sevimliydi.
Gözleri iri siyah, kaşları yay gibiydi.

Kırmızıyla karışık, beyaz benizliydi.
Güzellik timsaliydi.
Onu gören, Yusüf Nebî'yi hatırlıyordu.

İlme küçük yaşta başladı.
Bir bayram günü, çok güzel bir elbise vardı üzerinde.

Kendi de çok güzeldi zaten.
Bu haliyle bir "melek-i mücessem" olmuştu sanki.

Şeyhu
adında gün görmüş bir zat vardı.
Onu böyle görünce üzülüp;
- Heyhaat! Bir zamanlar Arvastan âlim çıkardı. Şimdiyse güzel gençler çıkıyor, bize ne oldu? dedi.
Bunu kendi kendine söylemişti.

Ama genç Fehim işitti.
Ve yanına gitti:

- Şeyhu baba!
- Buyur oğul.

- Niçin böyle söylersiniz?
- İçimden geldi evlat.
- Lütfen söyleyin, nedir sebebi?

Söyledi mecburen:
- Medresemizde bir müderrisimiz yoktur oğul. Ben, senin için ümid ederdim ki, kendini ilme veresin. Bir büyük âlim olup, ilme hizmet edesin. Sana yakışan da budur. Ama görürüm ki sen de süslenmeye meyletmişsin.

Genç Fehim, almıştı alacağını.
Oradan koştu eve.

Çıkardı üstündekileri.
Kitaplarını attı omuzuna.
Ve çıktı Cizre yoluna.

İlim öğrenmeye gidiyordu.
Kısa zamanda büyük bir âlim oldu.
Hocasının emriyle, Arvasa geldi yine.

Şeyhu Baba
'yı gördü.
Bir hayli yaşlanmıştı.
Bastona dayanarak gelmiş ve sohbetine oturmuştu.

Memnun görünüyordu.
- Biz sizi, işte böyle görmek istiyorduk, dedi

Seyyid Fehim hazretleri memnun oldu.
- Bu işte ortağımsın, buyurdu.


www.gonulsultanlari.com