Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Yâ Ali, ikindiyi kıldın mı?
7.06.2009
Peygamberimiz "aleyhissalatü vesselâm" bir gün evlerinde otururken hazret-i Ali de "radıyallahü anh" yanlarındaydı.
O esnada bir vahiy geldi.
Efendimiz, vahyin ağırlığından mübarek başlarını hazret-i Alinin dizine koydular.
Vakit, ikindiyle akşam arasıydı.
Ve hazret-i Ali ikindiyi kılmamıştı.
Efendimizi "aleyhissalatü vesselam" rahatsız etmemek için de hareket etmiyordu.
Namazı ima ile kılmayı düşündü.
Güneş tam batmak üzereydi ki,
Resulullah uyanıp sordular:
- Yâ Ali, ikindiyi kıldın mı?
- Kılmadım yâ Resulallah!
- Kalk! Kıl hemen namazını!
Ancak namaz kılacak kadar vakit yoktu.
Efendimiz dua buyurdu.
Güneş yerinde durdu.
Bir müddet batmadı.
Hazret-i Ali "radıyallahü anh" namazını kılıncaya kadar bekledi.
Selâm verip namazdan çıkınca, battı birden.
KOLUM KOPTU YÂ RESULALLAH
Bedir cengiydi.
Ensarın gençlerinden hazret-i Muavvez'in kolu, bir kılıç darbesiyle koptu ve yere düştü.
Genç sahabi, kolunu yerden alarak, koştu Resulullaha.
- Kolum koptu yâ Resulallah!
Alemlerin Efendisi, kesik kolu yerine bitiştirip, dua buyurdular.
Kol bir anda kaynadı.
Hem öyle sağlam oldu ki, öbür kolu zayıf kaldı onun yanında.
BİR ANDA İYİLEŞTİ
Hudeyd adında bir mücahid de, boynundan derince bir yara almıştı.
Neredeyse başı kopup düşecekti.
Elleriyle başını tutup koştu Efendimize.
Sevgili Peygamberimiz "aleyhissalatü vesselâm" o gencin başını mübarek elleriyle tutup, yarasını sıvazladılar.
Yara bir anda iyileşti.
Öyle ki;
Sanki hiç yara almamış gibiydi.
www.gonulsultanlari.com