Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Mahcup etmek ister, ama
23.07.2009
Hazret-i Mevlana rahime-hullahü teâlâ zamanında ilim sahibi biri vardır ki, bu zata düşmanlık besler.
Bir türlü sevemez bu büyük Velîyi.
Her fırsatta küçük düşürmek ister.
Aleyhinde sözler söyler.
Bir gün de toplar talebesini,
- Haydi kalkın, Mevlanaya gidelim. Çetin sualler sorup Onu mahcup edelim, der.
Ve kollarını sıvar,
zor sualler hazırlarlar.
Kendi de çalışmaya koyulur.
Fakat bir ara karşısında Hazret-i Mevlana'yı görür gibi olur.
Gözlerine inanamaz.
Derken büyük Velî kaybolur.
Herhalde hayal gördüm, der.
Çalışmaya devam eder.
Talebelerine seslenip;
- Siz de gördünüz mü? der.
Gençler şaşırır:
- Neyi efendim?
- Yok yok, der.
Vazgeçer sormaktan.
Ama içi rahat değildir.
Çözemez bu muammayı.
Zira gözleriyle görmüştür hazret-i Mevlana'yı.
Tekrar başlar çalışmaya.
Çetin sualler bulmak için uğraşırken, büyük zatı yine görür.
Bu defa gençler de görmüştür.
Büyük Velî, bütün heybetiyle karşılarında bir müddet durur, sonra yine kaybolur.
Evet, bu hayal falan değildir.
Gördükleri, bu büyük Velîdir.
Derken namaz vakti girer.
Namaz için yan oraya geçerler.
Fakat o da ne?
Odanın dört duvarında yazılar vardır.
Merakla okurlar ki, hazırladıkları suallerin cevaplarıdır.
Hepsi dehşete düşer.
O âlimin de kalbine bir pişmanlık çöker.
Yapacağı tek şey vardır artık.
Özür dilemek.
Alır talebesini, dergâha gider.
Elini öpüp, affını diler.
Talebesi olur,
bu yolda ilerler.
www.gonulsultanlari.com