Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Bir nazarı kâfiydi
8.08.2009
Zengi Ata "rahime-hullahü teâlâ" zamanında dört arkadaş, zahiri ilimleri bitirince, bir ateş düştü içlerine.
Tasavvufa girmek istiyorlardı.
Aralarında konuşup, bir "mürşid-i kâmil" bulmak için düştüler yollara.
Bunlardan biri "Seyyid Atâ" idi ki, evlâd-ı Resul'dendi.
Semerkant yakınından geçerken bir ihtiyarı görüp, yaklaştılar:
- Selâmün aleyküm baba.
- Aleyküm selâm evlatlar. Nereye böyle?
- Biz bir mürşid arıyoruz.
- Nasıl bir mürşit?
- Bizi tasavvufta yetiştirecek ve Allah'a yaklaştıracak bir Evliya zat.
Meğer o ihtiyar, "Zengi Atâ" namında, bir Evliya zatmış.
O gençlere sevgiyle bakıp;
- Aradığınız benim, buyurdu. Gitmeyin başka yere.
- Peki efendim, deyip orada kaldılar.
Onlardan üçü inandı bu zata.
Seyyid Atâ ise pek itibar etmedi.
Kendi kendine; "Ben seyyidim, ilmim de var. Bu siyahi kişi mi beni irşad edecek?" diyordu.
Öbürleri, her gün ilerliyor, Seyyid atâ'da ise hiçbir ilerleme olmuyordu.
Artık o da inanmaya başlamıştı.
Ama feyz gelmiyordu kalbine.
Sonunda bu zatın validesi Anber Ana'ya gidip;
- Anacağım, aylardır buradayım. Ama hiç ilerleyemedim, diye dert yandı.
Anber Ana farkındaydı işin.
- Bu gece, siyah bir keçenin içine sarılıp, dergâhın eşiğine uzan. Seni bu halde görürse, işin hallolur, dedi.
Seyyid Atâ, girdi siyah bir keçenin içine.
Uzandı dergâhın eşiğine.
Zengi Atâ hazretleri, sabah namazı için eşikten geçiyordu ki, Seyyid Atâ, sarılıp öptü üstadının ayağını.
Büyük Veli sordu:
- Kimsin sen?
- Seyyid Atâ'yım efendim. Himmetine muhtacım.
- Kalk yerden! buyurdu.
Acıyarak bir kere baktı.
Ve Onu, tasavvufun zirvesine çıkardı.
www.gonulsultanlari.com