Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr


Biz de talebesiyiz
15.10.2009

Seyyid Emir Külal "rahime-hullahü teâlâ", bir gün talebesiyle bir yerde oturmuş sohbet ediyorlardı ki, bir ara kapı açılıp, güzel yüzlü bir genç girdi içeri.
Selâm verip, edeble diz çöktü.

Emir Külal hazretleri döndü o gence:
- Hoş geldin evladım.
- Hoş bulduk hocam.

- O iş ikmal oldu mu?
- Gece gündüz çalıştık efendim. Elhamdülillah, himmetinizle tamam oldu.

- Çok iyi, hayırlı olsun.

Delikanlı izin isteyip kalktı.
O gidince, Emir Külal hazretleri devam etti sohbetine.

Ancak merak etmişti talebeler.
Öyle ya, kimdi bu gelen?
Onu ilk defa görüyorlardı.
Üstelik "hocam" diye hitab etmişti.

Biri koşup, yetişti gencin arkasından:
- Arkadaş sen kimsin?
- Emir Külal hazretlerinin talebesiyim.

- Nereden geliyorsun?
- Rumelinden.

- Niçin geldin peki?
- Bizim diyarda bir cami inşa ediliyor, inşaatla da bizzat hocam ilgileniyordu. Bize; "Cami biterse, bana haber verin" buyurmuştu. Onu haber vermeye geldim, dedi ve gitti.

Talebe;
- Peki, selâmetle git, deyip dergâha döndü.

Ama allak bullak olmuştu kafası.
Zira Hindistan nere, Rumeli nereydi?

NASIL SABAHLADINIZ?

Bir gün de bazı dostları;
- Bu gece nasıl sabahladınız? diye sordular bu zata.

Ağlamaya başladı mübarek.

Soranlar şaşırdı:
- Efendim iyi misiniz?
- Ölümü unutmuş, günahı da çok olan bir kimsenin hali nasıl olur? buyurdu.

Göz yaşlarını silip;
- Ömrümüz azalıyor, günahımız artıyor. Akıbet "Cennet" midir, "Cehennem" mi, o da belli değil. Bu halde olan bir insan, ağlamasın da ne yapsın, buyurdu


www.gonulsultanlari.com