Menkîbeler
Abdüllatif Uyan / abdullatif.uyan@tg.com.tr
Kendi de bilmiyordu
12.02.2010
Yusüf-i Hemedani hazretleri, Cuma günleri hariç, evinde oturur, dışarı çıkmazdı hiç.
Fakat bir gün çıkmak istedi evden.
Böyle bir istek doğdu içinde.
Bu arzusu o kadar çoğaldı ki, merkebine binip bir yöne doğru sürmeye başladı.
Ama nereye ve niçin gidiyordu?
Kendi de bilmiyordu bunu.
Gayri ihtiyari çekiliyordu bir tarafa.
Serbest bıraktı hayvanın yularını.
O nereye giderse, oraya gidecekti.
- Hayırdır inşallah, deyip, tevekkül etti Allah'a.
Hayvan, şehirden çıkıp girdi bir vadiye.
O yine;
- Bir hikmeti vardır, deyip devam etti yola.
Bir mescidin önüne gelince,
hayvan durdu nihayet.
O da merkebinden inip, girdi o mescide.
Bir de ne görsün?
Bir talebesi içerde oturuyor.
Bu zatın geldiğini görünce,
sevinçe fırladı yerinden.
Hürmetle karşılayıp;
- Teşrifiniz ne iyi oldu hocam, dedi.
Hocası sordu:
- Neden iyi oldu evladım?
- Bir derdim vardı efendim, halledemiyor, size sormak için teşrifinizi dört gözle bekliyordum. Az önce; "Yâ Rabbî, çok acele hocamı bana gönder" diye yalvardım. Duam biter bitmez siz geldiniz.
- Çok mu sevindin oğlum?
- Evet hocam, çok sevindim.
- Pekâlâ ne soracaksın bana?
Delikanlı soracağını sordu.
Cevabını aldı ve;
- Efendim, siz olmasanız biz ne yaparız? Siz yol göstermezseniz, biz bir adım atamayız, dedi.
Büyük Veli;
- Senin de sadakatin tammış ki, muhabbet bağı ile bizi çekip getirttin, buyurdu.
Ve ekledi:
- Ama bir dahaki sefere sen bize gel. Bizi yorma buralara.
www.gonulsultanlari.com