Şeyh Halid isminde “bir âlim” vardı ki, Şark vilayetinin adliye müfettişliğini yapardı. Bütün zâhiri ilimlerde İbni Hacer ve Seyyid Şerif Cürcani hazretleri kadar âlim olduğunu söylerdi.
Aslında öyle değildi.
Ama böyle inanıyordu.
Hatta “Bütün din kitapları ortadan kalksa, ben bu ilimleri yeniden ihya ederim” derdi.
İşte bu Şeyh Halid, Seyyid Sıbgatullah hazretlerinin ismini ve nâmını işitmiş, görmek istiyordu.
Niyeti, imtihan etmekti.
Kitapları karıştırdı.
Zor sualler hazırladı. Bunları o büyük veli’ye sorup güya Onu zora sokacaktı. Şeyh Halid geldiğinde Seyyid Sıbgatullah, onu karşıladı.
İltifatlarla içeri aldı.
Misafir edip ağırladı.
Baş köşeye oturttu.
Ve sohbet esnasında bu mağrur şeyhin hazırladığı bütün sualleri, teker teker cevaplandırdı.
Mağrur şeyh utandı!
Ve bu büyük veliye; "Ey üstadım, beni affediniz, tövbe ettim” diyerek elini öptü ve müfettişliği terkedip Seyyid Sıbgatullah hazretlerinin önünde diz çöktü...
Onun “talebesi” oldu.
Seyyid Sıbgatullah hazretleri ata bineceği zaman derhâl koşar ve sırtıma bassın diye eğilirdi.
O ise buna üzülürdü.
Ve onu bundan meneder, bir daha böyle yapmamasını tenbih ederdi.
Ama elinde değildi.
Onu çok severdi.
Ve bu büyük veli’nin teveccühüyle Evliyalıkta yüksek makamlara ulaştı.
Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır. Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya
gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.