Anadolu'da yetişen Evliyanın meşhurlarından Mustafa Safi Efendi’nin türbesi inşa ediliyordu.
Bu işle meşgul olanlar, bu büyük zatın kabri yanında, ona karşı lâzım olan edebi tam göstermiyorlardı.
Ayaklarını uzatıyorlardı.
Edepsizce oturuyorlardı.
Yine bu kabir yanında ayaklarını uzatıp oturdukları sırada, Safi Efendi’nin ruhaniyeti onlara gözüktü.
Acı acı tebessüm etti.
Onlardan birine bakıp; "İbrahim Bey, sen artık büyüdün, bizi tanımaz ve saymaz mı oldun” buyurdu.
O, bu zatı gördü.
Ve kelâmını işitti.
Yerinden fırlayıp “Aman efendim, ben kim omuyorum ki sizi saymayayım” dedi.
Ve uzun uzun ağladı!
Çok gözyaşı döktü!
Ayaklarına kapanıp, affını istedi.
O zât da; “Peki affettim” dedi.
Ve gözden kayboldu...
O kişi, kendinden öyle geçmişti ki, ancak affedildiğini öğrenince kendini toparlayabildi.
Artık bu hadiseden sonra türbenin yanına yaklaşırken tâ uzaktan ayakta durarak edep gösterirlerdi.
● ● ●
Bir gün bu zata;
“Efendim, dünya ve ahirette saadete ne ile kavuşulur?” diye sordular.
Cevabında; “İki şeyle kavuşulur. Biri; bir ‘Allah dostu’nu tanıyıp onu sevmek, ikincisiyse; dosdoğru kılınan bir namazdır” buyurdu.
Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır. Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya
gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.