Bu altınlar senin!
16.11.2008
Hindistan Evliyâsından Ubeydullah Serhendî hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine:
Vaktiyle bir müslüman, birinden tarla satın almıştı. Tarlayı sürerken "bir küp altın" çıktı toprağın altından. Küpü kucaklayıp doğruca gitti mal sahibine:
- Arkadaş, bu altınlar senin, dedi. Tarlayı sürerken buldum.
Adam kabul etmedi:
- Hayır, ben bu tarlayı sana sattım. Dolayısıyla bunlar da senindir.
- Ama ben, tarlayı satın aldım. Altındakiler sana âittir.
- Hayır, sana âittir.
Anlaşamayınca, kadıya gittiler.
Kadı efendi, ikisini de dinledikten sonra sordu birine:
- Senin evlenecek oğlun var mı?
- Var kadı efendi.
Öbürüne sordu:
- Senin evlilik çağında kızın var mı?
- Var efendim.
Kadı efendi, gençlerin rızalarını alıp kıydı nikâhlarını ve;
- Bu altınlar da mehir olsun, dedi.
Ve bu hayırlı izdivaçtan, Bâyezid-i Bistâmî hazretleri dünyâya geldi.
DİN NASİHATTIR
Bir gün de şunu anlattı:
Hazret-i Ömer, eshâb-ı kirâmın büyüklerinden birini, bir şehre vâli tayin edip, birkaç sahâbî ile kendisini uğurlarken, ayaküstü;
- Gittiğin yerde sakın Allaha şirk koşma! Beş vakit namazını kıl! Ramazanda orucunu tut! Zengin olursan zekâtını ver ve hacca git! diye nasihatte bulundu.
O gidince, sahâbîler;
- Ey halîfe! Bunlar bilinen şeyler. Kaldı ki bu zat, Cennetle müjdelenmiş bir sahâbîdir, dediler.
Hazret-i Ömer;
- Olsun, din, nasîhattir. Bildiği şeyler de olsa, en mühim hususları hâtırlattım kendisine. Başka ne söyleyebilirdim ki? buyurdu
|