Bir sadakat örneği
21.11.2008
Behâeddîn-i Buhârî kuddise sirruh hazretleri anlatıyor:
Bir kış günü birden "Aşk-ı ilâhî" kapladı beni.
Kendimden geçmiş halde dağlara çıktım.
Ve yalın ayak baş açık dolaştım oralarda.
Öyle ki, ayaklarım yarılıp parçalandı.
Ve delinip kanlar aktı dikenlerin yerinden.
Bu halde iken; "Gideyim, hocam Emîr Külâl'in dizi dibinde oturup, sohbetini dinleyeyim" diye düşündüm.
Ve koşup katıldım sohbete.
Fakat hocam beni görünce;
- Bu kimdir? Niçin bana sormadan içeri aldınız? Derhal çıkarın onu buradan! diye emretti.
Talebeler, beni tutup dışarı attılar.
Bu hakaret, çok zor geldi nefsime.
Ama ben; "Ey nefsim, bu davranış gücüne gitti, ama bilesin ki, sen daha ağırlarına lâyıksın. Sen şimdi kızıp, burayı terketmek istiyorsun. Ama hayır, gitmeyeceğim. Çünkü bu büyüklerin her işinde hikmet vardır" dedim kendi nefsime.
Ve başımı o eşiğe koyup yattım.
Fecir sökene kadar bekledim bütün gece.
Üstüme, lâpa lâpa "Kar" yağdı.
O karların altında, kayboldu vücûdum.
Sabahleyin hocam "Emîr Külâl", kapıyı açıp da abdest için dışarı çıkacaktı ki, eşik dibinde birikmiş kar yığınını gördü ve tam başımın üstüne bastı mübârek ayağını.
Ama birden geri çekip;
- Kimdir, bu kar altında yatan? buyurdu.
Ve elini uzatıp kaldırdı beni eşikten.
İçeri alıp çok duâlar etti.
İltifatlarda bulundu.
Ayağımdaki dikenleri, eliyle çıkarıp, merhametle "Bir nazar" etti bana.
İşte, ne oldu ise, o anda oldu.
O nazarla, tasavvufun en yüksek derecesine çıkardı beni.
|