Nâzilli Evliyâsından Muhammed Zühdî Efendi'ye, bir gün bâzı sevdikleri;
- Efendim, ölen bir kimse rüyâda görülmüyorsa, sebep ne olabilir? diye sordular.
Cevabında;
- Ölen kimsenin rûhu hapiste veya sorguda ise, rüyâda görülmez, buyurdu.
Ve şunu anlattı onlara:
Hazret-i Ömer'in oğlu, babasını, öldükten beş sene sonra rüyâda görünce;
- Babacığım nerelerdeydin? Senden hiç haber alamadık, dedi.
Babası sordu:
- Ben öleli ne kadar oldu?
- Beş sene babacığım.
Buyurdu ki:
- Beş senedir sorgudaydım oğlum. Her şeyi ince ince sordular. Meselâ gözden ırak bir yerde yıkık bir köprü vardı. "Onu niye tâmir ettirmedin?" dediler. Çok şükür hesabım bu gün bitti.
- Cevap veremediğin oldu mu babacığım?
- Oldu tabii.
- Peki nasıl kurtuldun?
- Rabbimin ihsanıyla oğlum. O'nun rahmeti olmasaydı kurtulamazdım.
KİMSEYİ AYIPLAMA!
Bir gün de sevdiği bir gence;
- Evlâdım, müslümanlardan hiç kimseyi, bir kusurundan dolayı ayıplama, buyurdu.
Delikanlı arzetti:
- Ama hocam, öyle şeylere şâhit oluyoruz ki, ayıplamamak elde değil.
- Olsun, yine de kimseyi ayıplama.
- Hikmeti ne efendim?
- Çünkü bir kimse, bir müslümanı, tövbe ettiği bir kusurundan dolayı ayıplarsa, o kimse, bu kusuru işlemeden ölmez. Ayıplayacaksan kendini ayıpla. Kendi kusurunu gör. Kendini kötüle. Aynaya bak, kendinden utan. Başkasıyla değil, kendinle uğraş, buyurdu.
Ve ekledi:
- Çünkü senin en büyük düşmanın, kendi nefsindir oğlum. O seni Cehenneme sokmak için uğraşıyor.