Niçin sulamıyorsun?
12.12.2008
Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin bir talebesi anlatıyor:
Benim Kasr-ı ârifan'da bir bostanım vardı.
Orada sebze meyve yetiştiriyordum.
Derken sulama zamanı geldi.
Ama bir damla "Su" yoktu nehirde.
"Ne yapacağım?" diye düşünüyordum ki, hocam teşrif etti bostana.
Etrafa şöyle bir bakıp sordu:
- Sulama vakti gelmedi mi?
- Geldi efendim, tam zamanıdır.
- Peki niçin sulamıyorsun?
- Su yok hocam. Ben de onu düşünüyordum az önce.
Buyurdu ki:
- Sen şimdi git, bostanın su yolunu aç. Allah, ihtiyacın kadar su verir sana.
- Başüstüne efendim, dedim.
Ve gidip açtım su yollarını.
Ve sabaha kadar bekledim.
Tam fecir söküyordu ki, uzaklardan bir "Su sesi" geldi kulağıma.
Ses gittikçe çoğaldı ve büyük bir şarıltıyla girdi bostana.
Çok sevinip, suladım bostanı.
Sonra da, hocamın huzûruna vardım.
Beni görünce sordu:
- Bostanı suladın mı?
- Evet efendim, çok şükür. Ama anlamadığım bir şey var.
- Nedir o?
- Dün gece suyun geldiği ırmak kupkuru idi. Bu su nereden geldi acabâ?
- Allahın ihsânıdır, buyurdu. Ama anlatma bunu kimseye.
ŞEYTAN NİÇİN SEVİNMİŞ?
Bir gün de şunu anlattı sevdiklerine:
Sâlihlerden biri, şeytanı görüp;
- Senin gibi mel'ûn olmak istiyorum, ne yapayım? diye sordu.
İblîs sevinip;
- Benim gibi olmak istersen, namaza önem verme ve doğru yalan, herşeye yemin et! dedi.
Bunun üzerine o kişi;
- Hiçbir namazı bırakmayacağım ve artık yemin etmeyeceğim, dedi.
|