Alâaddîn-i Attâr hazretleri anlatıyor:
Bir gün hocamız Behâeddîn-i Buhârî hazretleri dergâhın odunluğuna baktılar.
Sonra bize dönüp;
- Çokça odun toplayıp, odunluğu doldurun, buyurdu. Hattâ acele edin ki, hiç belli olmaz. Birden kış bastırırsa, yakacaksız kalır, sıkıntı çekeriz.
Biz talebeler;
- Başüstüne, deyip koştuk odun toplamaya.
Ve odunluğu tıka basa odunla doldurduk.
Az sonra bir kar yağışı başladı ki, yıllarca olmamıştı böyle kış Buhâra'da.
Kırk gün durmadan yağdı.
Buna rağmen o kışı, rahat geçirdik.
Çünkü dinlemiştik hocamızın sözünü.
Nitekim büyüklerimiz; "Söz dinleyen, rahat eder" buyurmuşlardır.
DİLİNİ ARI SOKTU
Bir talebesi de şöyle anlatıyor:
Bir gün Buhâra'da arkadaşlarla bir yerde oturuyorduk.
Lâkin aramızda biri vardı ki, hocamızın "büyük Velî" olduğunu bilmiyordu.
Aleyhinde lâf etmeye başlıyordu ki, uyardık kendisini.
Îkaz ettik güzelce.
Allah dostlarına sataşanlar iflâh etmez, dedik. Ama dinlemedi.
Devam etti aleyhinde atıp tutmaya.
Bir daha îkaz ettik.
- Sus, pişman olursun, dedik.
Ama dinlemedi yine.
Tam konuşuyordu ki, "bir arı" gelip girdi ağzından içeri.
Dilini öyle kuvvetli ısırdı ki, ânında dili şişti adamın.
Büyük ızdırap duydu hem de.
Artık bir kelime konuşamıyordu.
Kendisine;
- Gördün mü, o zât hakkında öyle konuşursan olacağı buydu, dedik.
O zaman pişman oldu yaptığına.
Kalbindeki soğukluk, "muhabbet"e döndü.
Az önce, hakâretler savururken, şimdi Onun muhabbetiyle yanar oldu kalbi.