Gönül Sultanları.com >  Alim ve Evliyaların Alfabetik Listesi > E > Ebül Abbas Mürsi > Hoş geldin yanımıza
Hoş geldin yanımıza
Ebül Abbas-ı Mürsi,büyük bir evliyadır.
İlim sahibi olup, kerametleri vardır.

Altıyüzonaltı’da dünyaya gelen bu zat,
Seksen sene yaşayıp, eyledi Hakk’a vuslat.

Ebül Hasan Şazili, hocasıydı bu zatın.
Ondan çok istifade etmiş idi bihakkın.

Hocası, sağlığında, bütün talebesini,
Toplayıp, bu veliye ısmarladı hepsini.

Buyurdu ki: (Allah’a yemin ederim ki ben,
Konuşmaktan aciz ve hiçbir şey bilemeyen,

Cahil bir köylü gelse mübarek huzuruna,
İletir bir sohbette, evliyalık yoluna.)

Ebül Abbas-ı Mürsi, mübarek hocasını,
Kendi, şöyle anlattı görüp tanımasını:

Bir zaman Mürsiyye’den, Tunus’a gitmiş idim.
Üstadımın adını, orada işitmiştim.

Görüşmek arzu ettim kendisiyle hemence.
Şöyle bir rüya gördüm gitmeden bir gün önce.

Bir dağın tepesine tırmanıp çıkıyorum.
Orada, çok nurani bir kimse görüyorum.

Bana nazar ederek, buyurdu ki: (Evladım,
Hoş geldin yanımıza, ben de seni arardım.)

O sabah, huzuruna sevinçle gittim bizzat.
Baktım, gece rüyada o gördüğüm aynı zat.

Yine aynı şekilde, heybetle otururdu.
Ve bana, rüyadaki aynı şeyi buyurdu.

Yani bana bakarak, dedi ki: (Ey evladım!
Hoş geldin yanımıza, ben de seni arardım.)

İsmimi sual etti, arz ettim kendisine.
Buyurdu ki: (Evladım, oluyor ki on sene,

Arz edildin sen bana, ben seni tanıyordum.
Yanıma gelmen için, yolunu bekliyordum.)

Ebül Abbas-ı Mürsi, bu zatın huzurunda,
Yetişip, çok yükseldi evliyalık yolunda.

İnsanlar, dört bir yandan, demeyip uzak yakın,
Bu zatın sohbetine koştular akın akın.

Öyle çok evliyalar çıktı ki o dergahta,
Onların sayıları, bilinmez oldu hatta.

Küçük yaşta başladı onun kerametleri.
Harika gösterirdi çocukluğundan beri.

Kendisi anlatır ki: Henüz küçük çocuktum.
Tahsil için mektebe, henüz ilk gidiyordum.

Bir levha üzerine, bazı şeyler yazarken,
Bir amca beni görüp, yanıma geldi hemen.

Dedi ki: (Ey evladım, bu, temiz bir levhadır.
Niçin karalıyorsun, bunun vebali vardır.)

Dedim ki: (Amcacığım, ben karalamıyorum.
İlim için, lüzumlu bir şeyler yazıyorum.

Asıl amel defteri karalanmamalıdır.
O karalanır ise, asıl vebal ondadır.)

Ben böyle söyleyince, alnımdan öptü benim.
Dedi: (Bu, bir hikmettir, bunu senden öğrendim.)


Devrinin kutbu idi

Bu velinin üstadı, Ebül Hasan Şazili,
Onun yetişmesine, gayret etti bir hayli.

Sonra icazet verip, gönderdi Endülüs’e.
Hidayete kavuştu sohbetiyle çok kimse.

Bir kişi anlatır ki, hem de Yahya adında:
Bir müddet hizmet ettim Şazili’nin yanında.

Sonradan, Endülüs’e giderken bir iş için,
Hazret-i Şazili’den isteyip aldım izin.

Bana buyurdular ki: (Git ama Endülüs’e,
Orada, Ebül Abbas diye vardır bir kimse.

Onun ile görüşüp, hizmetine giresin.
O, yüksek makamlara kavuşmuştur, bilesin.

Lakin mütevazıdır, çok setr eder kendini.
Bunun için halk onun, bilmezler kıymetini.)

Nihayet yola çıkıp, dağlar tepeler aştım.
Uzun bir yolculukla, Endülüs’e ulaştım.

Ebül Abbas Mürsi’yi, insanlardan sorarak,
Görüştüm kendisiyle, huzuruna vararak.

Ben bir şey söylemeden, buyurdu ki: (Ey Yahya!
Sonsuz şükür eyle ki Allahü teâlâya,

Zamanın kutbu ile görüşmüş oldun şu an.
Ve beni, senden önce olmadı hiç tanıyan.

Hocam Ebül Hasen’in, sana dediklerini,
Gizle ki, halk içinde olmayayım aleni.)

Ebül Abbas Mürsi’nin, keramet ehli bir zat,
Olduğunda, sultanın şüphesi vardı bizzat.

Bunu anlamak için, yeltendi imtihana.
Çağırdı bunun için hizmetçiyi yanına.

Dedi: (İki tavuk al ve önce kes birini.
Ve boğmak suretiyle, öldür o diğerini.

Pişir o tavukları, aynı kazan içinde.
Onları, bir tabağa koy getir piştiğinde.)

Hizmetçi, talimatı yerine getirdi tam.
Sonra Ebül Abbas’a götürüp etti ikram.

Lakin o, hizmetçinin, bakarak suratına,
Buyurdu ki: (Bunları, al götür sultanına.

Zira şu, boğularak necis hale gelmiştir.
Bu da, onun suyunda pişerek pislenmiştir.)

Hizmetçi anlatınca sultana hadiseyi,
Onun büyüklüğünü, anladı gayet iyi.

Bir gün de başka biri, zahiren bakıp ona,
Bu Allah adamını, yeltendi imtihana.

Bu maksatla evinde, tertib etti ziyafet.
Ve onu, yemek için, evine etti davet.

Lakin helal olduğu şüpheli bazı taam,
Hazırlayıp, sofrada, bu zata etti ikram.

Lakin o, bu yemeğin şüpheli olduğunu,
Anlayıp, kendisine bildirdi hemen bunu.

Buyurdu ki: (Bir yemek, şüpheli olunca az,
Damarlarım kasılıp, ederler beni ikaz.

Sizin bu taam dahi, değildi temiz, helal.
Yine damarlarımda hasıl oldu aynı hal.)

www.gonulsultanlari.com