Allah dostlarından Mustafa bin Süleyman hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir gün şunu anlattı cemaatine: 
 
Hazret-i Ömer’in "radıyallahü teâlâ anh" huzurunda bir dava görülürken, davacı, birini şahit göstermişti. 
 
Hazret-i Ömer, şahit gösterilen o kimseye, davacıyı göstererek; 
- Bunu tanıyor musun? diye sordu. 
 
Şahit; 
- Evet ey halife! dedi. İyi tanıyorum. 
 
Sordu tekrar: 
- Bu adam senin yakın komşun mudur? 
- Hayır, komşum değil. 
 
- Bununla herhangi bir alış verişte bulundun mu peki? 
- Bulunmadım. 
 
- Yolculuk yaptın mı? 
- Yapmadım. 
 
Hazret-i Ömer gadaba geldi ve; 
- Öyleyse tanıdığını nasıl iddia ediyorsun? diye kızdı. 
 
Sonra davacıya dönüp; 
- Bu seni tanımıyor. Git, seni tanıyan birini getir bana! buyurdu. 
 
Kusurumu söyleyin! 
 
Bir gün de, sohbetinde; 
- Kardeşlerim, kim bende bir ayıp, kusur görüyorsa, lütfen söylesin, diye ricada bulundu. 
 
Hepsi birden; 
- Estağfirullah efendim, dediler. 
 
O, ricasını tekrarladı: 
- Söylerseniz sevinirim. 
 
Oradakilerden biri arzetti: 
- Hocam, ben sizde bir ayıp görüyorum. 
 
Bu defa sevindi: 
- Söyle kardeşim, nedir o? Söyle ki düzelteyim. 
 
Şöyle arzetti: 
- Efendim, bizim gibi günahkârları sohbetinize kabul ediyor, kıymetli vakitlerinizi bizim gibi liyakatsız kimselere sarf ederek ziyan ediyorsunuz. 
 
Bunun üzerine sohbette olanlar ağlamaya başladılar. 
 
Büyük Veli de ağladı ve; 
- Estağfirullah, içinizde en günahkâr olan, benim. Bu, kesindir. Çünkü en yaşlınız, benim, buyurdu. 
 
Ve ekledi: 
- Nefes sayısı çok olanın, günahı da çok olur.
   |