İslam âlimlerinin büyüklerinden Seyyid Abdullah-ı Dehlevi “kuddise sirruh” hazretleri, bir sohbetinde;
- Kötülüklerin en kötüsü, kâfir olmaktır, buyurdu.
Ve ekledi:
- İnsanlara iyilik etmek düşüncesi ile çalışarak, beşeriyete faydalı keşifler veya işler yapmış, insanlara yardım için hayatını, sıhhatini tehlikeye koyarak, en müşkil şartlar altında çalışmış olan bir kimse, Müslüman olmayıp, kâfir olarak ölürse, iyilikleri onu küfrün cezasından kurtaramaz.
Ve devam etti:
- Fakat, Allahü teâlânın nezdinde her türlü fenalığı ve hilekârlığı yapan, riya ile ibadet eden münafıkların cezası, muhakkak ki böyle kâfirlerin cezalarından daha çok olacaktır.
Ve özetledi:
- Yani bunların Müslüman görünmeleri, kendilerini, kalblerindeki küfrün karşılığı olan azabtan kurtaramayacaktır.
Cihadın asıl gayesi
Bir gün de bazı gençler;
- Efendim, bazıları; (İslam dini, din uğruna öldürmeyi, yakıp yıkmayı, memleketleri istila etmeyi ve ahaliyi kılıçtan geçirmeyi emrediyor ve buna Cihad adını veriyor) diyorlar. Bu doğru mu? diye sordular.
Cevabında;
- Çok yanlış, buyurdu. İslam dinindeki cihadda esas, memleketleri yıkmak, insan öldürmek değil, dini yaymak ve aynı zamanda dini korumaktır.
Ve daha açıkladı:
- Bu da, hiç bir zaman yakıp yıkma ile, zulüm ile yapılmaz. İslam dini, kendisine tecavüz ve hücum edenlere karşı korunmayı ve mücadele etmeyi emreder.
Şöyle devam etti:
- Halbuki hıristiyanlar, din uğruna en korkunç cinayetleri yapmaktan çekinmemişler, kendilerine insaf ve merhamet telkin eden İsa aleyhisselamın sözleri ve nasihatları hilafına, her türlü fenalıkları ve vahşetleri yapmışlardır. Tarih, onların yaptıkları vahşetlerle doludur.
|