Evliyayı kiramdan Seyyid Abdülhakim-i Arvasi “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün Hubbu fillah ve Buğdu fillahtan sordular.
Cevabında;
- Bu ikisi, imanın geçerli olması için şarttır, buyurdu.
Ve şunu anlattı:
Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama;
- (Benim için, bir amel yaptın mı?) diye sordu.
Musa aleyhisselam;
- Yâ Rabbi! Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekat verdim, ismini zikrettim, diye arzetti.
Allahü teâlâ;
- (Namazın sana burhandır, yani mümin olduğuna alamettir. Oruç, seni Cehennem ateşinden koruyan perdedir. Zekat, kıyamet gününde sana Zıldir, yani gölgedir. Zikir, nurdur. Benim için ne yaptın?) buyurdu.
Musa aleyhisselam;
- Yâ Rabbi! Senin için olan amel nedir? diye sordu.
Allahü teâlâ;
- (Sevdiklerimi sevdin mi? Düşmanlarıma düşman oldun mu?) buyurdu.
Musa aleyhisselam da, Allahü teâlânın en çok sevdiği amelin, Hubb-i fillah ve Buğd-ı fillah olduğunu anladı.
Mutlaka İslam’a uyun!
Bir gün de sohbetinde;
- Dünya lezzetlerinin, fani, geçici nimetlerin zararlarından kurtulmak için ilaç, bunları İslamiyet’e uygun kullanmaktır, buyurdu.
Sordular:
- İslamiyet’e uygun kullanılmazsa efendim?
- Böyle olursa, bu lezzetler zararlı olur.
- Nasıl zararlı olur efendim?
- Yani Allahü teâlânın gadabına, azabına sebep olurlar. Bu azabtan kurtulmak için, bu lezzetleri, mümkün olduğu kadar, terk etmelidir.
- Terk edemezsek efendim?
- O zaman ilacını kullanmak lazımdır.
- Yani İslamiyet’e uymak mı efendim?
- Evet. Böylece zararlarından kurtulmak mümkün olur.
Şöyle bitirdi:
- Bu lezzetleri terk edemeyip, ilacını da yapmayanlara, böylece sosuz saadetten mahrum kalanlara yazıklar olsun!
|