ABDÜLHALIK GONCDÜVANİ
kuddise sirruh
Evliyânın önderlerinden, İslâm âlimlerinin büyüklerindendir. Babası Abdülcemîl Malatyalı idi. İmâm-ı Mâlik hazretlerinin neslinden olup âlim ve ârif idi. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde çok yüksekti. Hızır aleyhisselâm ile görüşüp sohbet ederlerdi. 1180 (h. 575) yılında Goncdüvân'da vefât etti.
Evliya-i kiramın en büyüklerindendir.
Kararmış gönülleri, nuruyla etti tenvir.
Babası Abdülcemil, o da âlim insandı.
Ve İmam-ı Malik’in mübarek soyundandı.
Hazret-i Hızır ile görüşürdü o bizzat.
Derdi olan, hep ona ederdi müracaat.
Bir gün, hazret-i Hızır gelerek ona yine,
Oğlu olacağını müjdeledi kendine.
Buyurdu: (Bu yakında olur salih bir oğlun.
Doğduğunda, ismini Abdülkadir koy onun.)
Henüz beş yaşındayken, ilim öğrenmek için,
Babası, Buhara’ya gönderdi onu ilkin.
Hace Sadreddin diye, vardı ki bir hocası,
Bunun üstün halini, almadı havsalası.
Zira öyle sualler sorardı ki o yaşta,
O, aciz kalıyordu cevabında en başta.
Nihayet bir gün ona buyurdu ki: (Ey oğlum!
Sana cevap vermekten, ben aciz kalıyorum.
Bunlar, kalb ilmi ile ilgilidir bilhassa.
İnşallah kavuşursun böyle yüksek bir şahsa.
Yani bu ilimlerde, bir kâmil-i mükemmil,
Senin suallerini çözebilir, ben değil.)
O günden itibaren hazret-i Abdülhalık,
Böyle kâmil bir rehber arar oldu hep artık.
Hızır aleyhisselam, yine bir gün gelerek,
Zikir talim eyledi, kendisi öğreterek.
Manevi evlatlığa kabul edip sonunda,
Ona, ilk üstad oldu bu tasavvuf yolunda.
Kendisi anlatır ki: Yaşım, yirmi ikiyken,
Bir gün, hazret-i Hızır yanıma geldi birden.
Yusüf-ü Hemedani adında bir veliye,
Beni alıp götürdü, terbiye etsin diye.
Cemalini görünce, sevdim onu velhasıl.
Esas istifadeyi edindim ondan asıl.
Vefatı yaklaşınca, manevi oğlu olan,
Evliya-yı Kebir'e, bir şeyler dedi o an.
Buyurdu ki: (Ey oğul, şudur ki vasiyetim,
İlim, edep ve hayâ üzere ol her daim.
İslam âlimlerinin üstün eserlerini,
Oku, sindir gönlüne onların sözlerini.
Çalış, tahsil eyle ki fıkıh, tefsir ve hadis,
Zira insan, ilimle olur üstün ve aziz.
Sana yakışacak şey, edep, hayâ, tevazu.
Zira hep yükseklerden, aşağıya akar su.
Dünya düşkünleriyle olma ki hiç arkadaş,
O, seni felakete sürükler yavaş yavaş.
Helalden ye yemeği, kahkaha atma asla.
Zira gönlü öldürür, gülersen eğer fazla.
Herkese merhamet et, kimseyi görme hakir.
Helak eder insanı zira gurur ve kibir.)
Müminin firaseti
Bir aşure günüydü, hazret-i Abdülhalık,
Sohbet ediyordu ki mescitte bir aralık,
Müslüman kıyafetli bir genç girdi içeri.
Talebe arasında, oturdu diz üzeri.
Bu büyük zat, bir yandan hem sohbet ediyordu,
Bir yandan da, dikkatle o gence bakıyordu.
Sohbetin arasında, bir ara o genç adam,
Dedi ki: (Ey efendim, Resul aleyhisselam,
Firaset-i müminden sakının ey insanlar!
Zira o, Rabbimizin nuruyla eder nazar.
Diye, bir hadisinde, buyurdu ki Eshaba:
Bu hadis-i şerifin sırrı nedir acaba?)
Buyurdu: (Sırrı şu ki, belindeki zünnarı,
Çıkar da Müslüman ol, kandırma insanları.)
Genç, itiraz ederek dedi: (Allah korusun.
Yani sen, şimdi bende zünnar mı var diyorsun?)
Buyurdu: (Şu hırkanı çıkar da öyle ise,
Zünnar olmadığını, isbat et madem bize.)
Çıkardı hırkasını, o genç istemeyerek.
Belinde bağlı zünnar çıkınca, üzüldü pek.
Yalan söylediğine utandı, mahcup oldu.
O an İslam’a karşı, kalbine sevgi doldu.
Hem de bir evliyanın, Allah'ın nuru ile,
Nazar edeceğini anladı böylelikle.
Kalbinde ona karşı, duydu büyük muhabbet.
Ve getirdi aşk ile, kelime-i şehadet.
O zaman o büyük zat buyurdu ki: (Ey dostlar!
Bu, kesti zünnarını ve affa oldu mazhar.
Gelin, biz de keselim bizdeki zünnarları.
Olsun imanlarımız kâmil ve şirkten arı.
O, maddi zünnarını kesti ve etti iman.
Biz, kalbdekini kesip, bulalım tam itminan.
Şu kibir zünnarını kalbden kesip atalım.
Gizli şirk belasından, böylece kurtulalım.)
Şaşkına döndü herkes onun bu sözlerinden.
İmamın ayağına düştüler hepsi birden.
Herbirinin kalbinden, onun himmeti ile,
Gitti gurur ve kibir, kalmadı zerre bile.
Bu zatın tek gayesi, dine hizmet yapmaktı.
Her duası, indallah kabul olan bir zattı.
İnsanlar, hatta cinler, bu mübarek kişinin,
Yanına koşarlardı, bir dua almak için.
Yine sevenlerinden birisi, çok uzaktan,
Dergaha gelmişti ki, dua alsın bu zattan.
Az sonra, güzel yüzlü, şık giyimli genç biri,
Gelip dua istedi ve çıkıp gitti geri.
Lakin gelen misafir, çok merak etti onu.
Sual etti İmam'dan onun kim olduğunu.
Buyurdu: (Melek idi, biraz önce gördüğün.
Dua istemek için, bize gelir bazı gün.)
|