Var ki Ahmet bin Yahya el Cela hazretleri,
Gönüllere işlerdi söz ve nasihatleri.
Aslen Bağdat’lı olup, Remle’de sürdü hayat.
Dokuzyüz onsekiz'de, orada etti vefat.
Henüz çocuk yaşında, çok düşkündü dinine.
Şöyle rica eyledi bir gün ebeveynine:
(Beni hibe edin ki Rabbimize siz bu gün,
Her an, Onun emrine çalışayım büsbütün.)
Onlar da memnun olup, (Peki verdik) dediler.
O, ilim öğrenmeye eyledi o gün sefer.
Bir gece eve gelip, kapıyı çaldı birden.
(Kimsin?) dediklerinde, dedi: (Oğlunuzum ben.)
Babası, (Ben oğlumu hibe ettim) dedi ve,
Kapıyı kilitleyip, almadı onu eve.
Doğruca Medine'ye eyledi o da avdet.
Ravda-i mübareki etti önce ziyaret.
Dedi: (Ya Resulallah, edersen eğer kabul,
Gece, sana misafir olmayı ister bu kul.)
Ravda’dan, (Kabul ettim!) buyuruldu kendine.
Gece misafir oldu, Hüdâ'nın Habibine.
Rüyada, şereflendi Peygamberi görerek.
Resulullah, rüyada verdi ona bir ekmek.
Uyandı, o ekmeğin yarısını yiyince.
Yarısı elindeydi kendisine gelince.
Nihayet vefatında bu mübarek kişinin,
Bir hoca getirdiler, gaslini yapmak için.
Lakin o, korku ile, geriye çekilerek,
Dedi: (Bu, itti beni, ölmemiş olsa gerek.)
Ev halkı hayret edip onun bu sözlerine,
Gasl için, söylediler gidip başka birine.
O dahi cenazeyi isteyince yıkamak,
Çekildi o da geri, fena halde korkarak.
Dedi ki: (Bu cenaze ölmemiş, henüz diri.
Zira beni, kolumdan tuttu ve itti geri.)
Ev halkı, bu hususu müşavere ettiler.
Gayet salih bir zatı getirdiler bu sefer.
O zaman öyle bir şey yapmadı ona bu zat.
O dahi gasl işini, ifa etti pek rahat.
Bu zata, hayatında, (Zahid kimdir?) dediler.
Dedi ki: (Övülmeyi sevmezler o kişiler.
Allah’tan korkanların, şudur ki alameti,
Halkın korktuklarından, duymazlar bir ürperti.
Zühd, dünyayı tamamen gönülden çıkarmaktır.
Allah korkusu ile, hiç günah yapmamaktır.)
Derdi: (Arifin işi, ancak Rabbi iledir.
Gayriyle ilgilenmek, ona çok ağır gelir.)
Dediler: (Kul ne zaman, tam fakir olur sizce?)
Buyurdu: (Ondan gayri, bir şey düşünmeyince.
Sol omuzumuzdaki hafaza meleğimiz,
Yazacak hiç bir günah bulmuyorsa, fakiriz.
Mahlukatı bırakıp, sırf Allah derse bir kul,
Hak teâlâ indinde, odur iyi ve makbul.)
|