Bir gün yine müşrikler, gelip, Kâbe dibinde,
Atıp tutuyorlardı, Resulün aleyhinde.
Sonra Resulullah da, teşrif edince hemen,
Hayâsızca, üstüne saldırdılar hep birden.
Ve hatta içlerinde, en azılı ve bedbaht,
Bir kâfir var idi ki, Ukbe bin ebi Muayt.
Peygamber-i zişânın, yapıştı yakasına.
Ve sıkmaya başladı, sanki boğarcasına.
Yetişti o esnada, hazret-i Ebu Bekir.
Ve gördü ki, vaziyet gayet tehlikelidir.
Onu, bu kâfirlerden kurtarmak maksadiyle,
Daldı aralarına hemence can havliyle.
Dedi: (Rabbim Allah’tır diyeni, ey kâfirler!
Öldürecek misiniz, ama o bir peygamber.)
Onlar, Resulullahı bırakarak, bu kere,
Saldırıya geçtiler, hazret-i Ebu Bekre.
Ayakkabılarıyla vurarak yüzüne hem,
Kan içinde bırakıp, verdiler büyük elem.
Tanınmayacak hale gelmişti ki mübarek,
Birden, Teym oğulları yetişti seğirterek.
Onu, o kâfirlerin alarak ellerinden,
Böylece kendisini kurtardılar ölümden.
Bir çarşafın içinde, evine götürdüler.
Eve vardıklarında, onu baygın gördüler.
Ancak akşama doğru, kendisine gelince,
(Resulullah nasıldır?) diye sordu ilk önce.
Validesi Ümmül Hayr, dedi ki: (Ey evladım!
Ne yemek istiyorsan, söyle, hazırlayalım.)
Lakin o, Peygamberi ediyordu çok merak.
Dedi: (Ümm-i Cemil’den, gidip sorun koşarak.)
Hemşiresi olurdu, o, hazret-i Ömer’in.
Ona gitti annesi, bir bilgi almak için.
Meğerse Ümm-i Cemil, habersizmiş bu işten.
Öğrenince, Sıddık’ın, yanına koştu hemen.
Sordu Ümm-i Cemil’e, hazret-i Ebu Bekir:
(Şu anda Resulullah, acaba ne haldedir?)
(Hayattadır) deyince, dedi: (Elhamdülillah!
Peki, şimdi ne yapar, nerdedir Resulullah?)
Ümm-i Cemil dedi ki: (Erkam’ın evindedir.
Şükür, hayatta olup, sıhhati yerindedir.)
Dedi: (Resulullahı, ben bizzat görmedikçe,
Ne yer, ne de içerim bunu öğrenmedikçe.)
Gece, herkes uyuyup, çekilince el ayak,
Onların yardımıyla, güçlükle doğrularak,
Yavaş yavaş yürüyüp, vardı Resulullaha.
Onu sıhhatte görüp, şükreyledi Allah’a.
Koklayıp öptü onu, sevgiyle sarılarak.
Kalbi, onu görünce, müsterih oldu ancak.
|