Hazret-i Ebu Bekir, girip İslam dinine,
Candan aşık olmuştu, Hüdâ’nın Habibine.
Hem rızaları için, Allah ve Resulünün,
Tam seksenbin altını, sadaka verdi bir gün.
O böyle dağıtınca, elde varsa her nesi,
Kalmadı üzerinde giyecek elbisesi.
Buldu kıldan bir aba, geçirdi arkasına.
Bu yüzden gelemedi eshabın arasına.
Resulullah mescidde, cemaate bakarak,
Onu göremeyince, ettiler hayli merak.
Eshaba sordular ki: (Kardeşim Ebu Bekir,
Cemaate gelmemiş, acaba sebep nedir?)
O esnada Cibril de, bürünmüş kıl aba’ya,
Geldi Rabbin emriyle, Resul-i müctebaya.
Resulullah, görünce Cibril'in bu halini,
Çok merak eyleyerek, sordu şu sualini:
(Ey kardeşim Cebrail, bu ne haldir ki böyle,
Kıldan aba giymişsin, hikmeti nedir, söyle?)
Dedi: (Ya Resulallah, gökte melekler dahi,
Kıldan aba giydiler, hep böyle, benim gibi.)
(Niçin?) diye sorunca, dedi: (Ya Resulallah!
Böyle giyinmemizi, emretti bize Allah.
Çünkü Sıddık, varını dağıttı ki o kadar,
Kırkbin altın gizlice, kırkbinini aşikâr.
Elbisesini dahi verince bir fakire,
Namaz için, mescide gelemedi bu kere.
Şimdi onun sırtında, kıldan bir aba vardır.
Dışarı çıkamayıp, evde oturmaktadır.
Bu yüzden emretti ki Rabbimiz meleklere:
(Siz de öyle giyinip, benzeyin Ebu Bekre.)
İşte ya Resulallah, emretti ki Rabbimiz,
Bir elbise bularak ona gönderesiniz.)
Allah’ın Sevgilisi, bunları işitince,
Hazret-i Ebu Bekre, dua etti bir nice.
Sonra hitab etti ki eshaba Efendimiz:
(Fazla bir elbiseye, malik ise hanginiz,
Götürüp Ebu Bekre versin o esvabını.
Çoğaltsın bu sayede, ecir ve sevabını.)
Ve lakin hiçbirinde, yoktu fazla bir libas.
Zira yoktu onlarda, dünyalık bir ihtiras.
Gönderdiler bir esvap, bir yerden edinerek.
Hazret-i Ebu Bekir, onu alıp giyerek,
Resule varmak için, yola çıktı acilen.
Cibril, yine emirle, Resule geldi hemen.
Dedi: Ya Resulallah, emretti Hak teâlâ:
(Karşılasın Habibim, Ebu Bekr çıktı yola.)
Resulullah, Sıddık’ı yolda karşıladılar.
Müsafeha ederek, çok dua buyurdular.
|