Peygamber efendimiz, hadis-i şerifinde,
Şöyle buyurmuştur ki: (Ben, mirac gecesinde,
Bir huriyi gördüm ki, Cennette dolaşırdı.
Yüzü çok nurlu olup, gözü kamaştırırdı.
Çevirdi Cibril hemen, o huriden yüzünü.
Hatta kapatıverdi eliyle de gözünü.
Sordum ki: (Gözlerini kapattın, acep niçin?)
Dedi: (Ona bakmaya, yoktur ruhsat ve izin.)
Gözünü kapatınca Cibril aleyhisselam,
Huri, benim yanıma geldi ve verdi selam.
Ve sual eyledi ki: (Ya Resul-i mücteba!
Şu anda, efendimin hali nasıl acaba?)
Hurinin kastettiği kimseyi merak ettim.
Ve hemen, o huriye: (Efendin kimdir?) dedim.
Dedi: (Sana ilk defa, o iman eylemiştir.
Malını ve canını, sana feda etmiştir.)
(Ebu Bekir için mi, yaratıldın sen?) dedim.
Huri cevap olarak, dedi: (Evet efendim.)
(Sen onu hiç gördün mü?) diye sual edince,
(Evet) deyip, büründü bir neşe ve sevince.
(İstersen göstereyim, ben şimdi sana onu.)
Diyerek açtı hemen, sağ elinin avcunu.
Baktım, eli içinde, resmi var Ebu Bekrin,
Ayrıldık daha sonra yanından o hurinin.)
Yine nakledilir ki Ömer ibnil Hattab'tan:
Mescidde bulunurduk, bir çoğumuz Eshaptan.
Şöyle buyurdular ki, o Resul-i kibriya:
(Beş kişiden gayriye, kalkmayınız ayağa.
Bunlar, anne ve baba, âlim ve üstadlardır.
Hem seyyid ve şerifler ve adil sultanlardır.)
Sözünü bitirince kâinatın Serveri,
Hazret-i Ebu Bekir, giriverdi içeri.
Ve onun içeriye girmesini takiben,
Peygamber efendimiz, ayağa kalktı hemen.
Ne için kalktığını, sual ettim Resulden.
Buyurdu ki: (Cebrail, önümde idi hemen.
Ne zaman ki Ebu Bekr, mescide oldu dahil,
(Gelen, Ebu Bekir'dir) dedi bana Cebrail.
Ben taaccüp ederek, Cibril'e sordum bunu.
Dedim ki: (Ey Cebrail, tanır mısın sen onu?)
Dedi ki: (Yerde onu, siz nasıl tanırsanız,
Biz dahi gökyüzünde, onu öyle tanırız.
Hepsi onu tanırlar gökteki melekler de.
Ve hatta Halim diye, tanınır o göklerde.)
Cebrail böyle deyip, ayağa kalktı birden.
O ayağa kalkınca, ben de kalktım yerimden.
Oturuncaya kadar Ebu Bekr yere hatta,
Cibril de oturmayıp, bekledi hep ayakta.)
|