Gönül Sultanları.com >  Alim ve Evliyaların Alfabetik Listesi > İ > İmam-ı Rabbani > İman itikat bilgileri
İman itikat bilgileri
İmam-ı Rabbani’nin, birine mektubunda,
Şöyle buyuruluyor itikat mevzuunda:

İtikat edilmesi çok lazım olanları,
Âlimler, şu şekilde bildirdi ayrı ayrı:

Hak teâlâ, elbette, kendi zatıyla vardır.
Yani kendi kendine varlıkta durmaktadır.

Nasıl şimdi var ise, hep var idi önceden.
Ve hep var olacaktır, devamlı, ebediyen.

Varlığının önünde, sonunda yokluk olmaz.
Çünkü Onun varlığı lazımdır, Onsuz olmaz.

O, vacib-ül vücuddur, varlığı lazımdır hep.
Ve herkes, Onun ile varlıkta duruyor hep.

O, birdir, şeriki ve benzeri yok elbette.
Ve Onun, hiç ortağı yoktur uluhiyette.

İbadet olunmaya hakkı olmakta da bir,
Yoktur hiçbir ortağı, yoktur Ona bir nazir.

Ortağı olmak için, müstakil, yani kâfi,
Olmaması lazım ki, bir kusurdur bu dahi.

O, uluhiyetinde müstakildir muhakkak.
O halde lüzumsuzdur Ona şerik ve ortak.

Lüzumsuz olmak ise, bir kusurdur elbette.
Kusur ve noksanlık da, olmaz uluhiyette.

Şerik olacağını düşünmek yani Ona,
Olamayacağını çıkarıyor meydana.

Onda, noksan olmayan, kâmil sıfatlar vardır.
Bunlar da, sübuti ve hakiki sıfatlardır.

Hayat, ilim, sem', basar, irade, kudret, kelam.
Ve tekvin sıfatıyla, sekiz olur hepsi tam.

Bunlar dahi kadimdir, sonradan olma değil.
Kendinden ayrı vardır, böyle dedi ehl-i dil.

Allah, cisim değildir, değil hem madde ve hal.
O, zamanlı değildir, olmaz Ona yer, mahal.

Bir cihette değildir, yoktur Onun bir yeri.
Yoktur misli ve zıddı, yoktur hiçbir benzeri.

Ana, baba, zevcesi, yoktur çocukları hem.
(Allah baba) diyenin, imanı gider o dem.

Bunlar, hep mahluklarda bulunan nesnelerdir.
Hepsi, birer noksanlık, kusur alametidir.

Her şeyi bilicidir, zerreden Arş’a kadar.
Kainatta ne varsa, bilir gizli, aşikâr.

Çünkü Odur yaratan ne varsa yer ve gökte.
Zira yaratmak için, bilmek lazım elbette.

O, önceki sonsuzdan, sonraki sonsuza dek,
Yalnız bir kelam ile söyleyicidir elbet.


Cennette görecekler

Müslümanlar, Cennette Allah’ı görecektir.
Bilinmeyen görmekle lakin göreceklerdir.

Zira nasıl olduğu anlaşılamayanı,
Görmenin, olmaz elbet anlaşılır bir yanı.

Belki gören kimse de, anlaşılmaz bir hale,
Girer de, öyle erer bu devlet ve kemale.

Bu, derin bir muamma, anlaşılmaz bir iştir.
Lakin seçilmişlere, bu sır bildirilmiştir.

Bu mesele, herkese gizlidir gerçi, fakat,
Bu seçilmiş zatlara, olmuştur bir hakikat.

Buna inanmayanlar, göremeyeceklerdir.
Zira (İnkâr edenler, mahrumdur) demişlerdir.

Her şey gibi, Allah’ın bir mahlukudur Cennet.
O, hiçbir mahlukunun içine girmez elbet.

Fakat bazılarında, zuhur eder nurları.
Bu nimetten mahrumdur ve lakin bazıları.

Aynada, cisimlerin sureti görünüyor.
Lakin taş ve toprakta bu görüntü olmuyor.

Resulullah Mirac’da gördüyse de, ne var ki,
O, bu dünyada değil, Cennette oldu vaki.

Yani dünyadan çıkıp, karıştı ahirete.
Ahiret âleminde kavuştu bu devlete.


Her şeyi O yarattı

Yerleri ve gökleri, dağları, denizleri,
Hep Allahü teâlâ yarattı bu şeyleri.

Ağaç, meyva, madenler, hücre, atom, molekül,
Onun yaratmasıyla ederler hep teşekkül.

Nasıl ki yıldızlarla süslediyse semayı,
İnsanı yaratmakla süsledi bu dünyayı.

Ondan başka hiçbir şey yok idi bu cihanda.
Hepsini, hiç yok iken, O yarattı bir anda.

İnsanlar, yaratılmış, mahluk olduğu gibi,
İşleri de, Allah’ın mahlukudur tabii.

Yaratılmak damgası yemiştir ki bu insan,
Bu, aciz olduğuna bir delildir ve nişan.

Kul, bu acizliğiyle hiçbir şey yaratamaz.
Kula (Yarattı) demek, çirkindir, caiz olmaz.

Bir insanın işinde, kendine düşen husus,
Yalnız kesb etmesidir, yaratmak Rabbe mahsus.

Kulun, cüz’i kudreti ve iradesi vardır.
İşi yapan, yaratan, Allahü teâlâdır.

İhtiyari işler de, insanın kesbi ile,
Hasıl olur yine de Onun yaratmasıyle.

İnsan, işi kesb eder, yani seçer, beğenir.
Allah da yaratarak, o iş meydana gelir.

İnsanın beğenmesi olmasaydı işinde ,
Titremeden bir farkı olmazdı o işin de.

İhtiyari işleri, titremeden ayıran,
(Kesb)dir ki, mesul olur insan her yaptığından.


Peygamberler gönderdi

Hak teâlâ kullara, ettiğinden çok şefkat,
Peygamberler gönderdi aleyhimüssalevat.

Bunlarla, doğru yolu gösterip kullarına,
Çağırdı onları hep, sevgi ve rızasına.

Yani razı olduğu, sevdiği bir yer olan,
Cennete davet etti, kurtulup bu dünyadan.

Onun bu davetini, kim kabul etmez ise,
Ne kadar ahmaktır ve zavallıdır o kimse.

Bütün Peygamberlerin, Allahü teâlâdan,
Getirdiği haberler, doğrudur, olmaz yalan.

Akıl, hakkı, doğruyu bulmaya yarayan bir,
Alet ise de fakat, noksandır, tam değildir.

Doğruyu, tek başına bulamaz yani akıl.
Peygamber gelmesiyle tamamlanmıştır asıl.

Peygamberlik nuruyla, o ancak görebilir.
O ışık olmadıkça, hep yanlış karar verir.

Nitekim gözümüz de, görmüyor karanlıkta.
Görebilmesi için ışık lazım ona da.

Onların gelmesiyle, akıl tamamlanmıştır.
Kullara, bir özür ve bahane kalmamıştır.

Peygamberlerin ilki, Adem aleyhisselam.
Habibullah ile de, nübüvvet buldu hitam.

Hepsine iman edip, tasdik eylemeliyiz.
Hepsini, masum yani günahsız bilmeliyiz.

Birine inanmamak, inkârdır tamamını.
Çünkü söylemişlerdir hepsi aynı imanı.

İsa aleyhisselam ölmeyip, şimdi sağdır.
Dünya hayatı ile Cennette, hayattadır.

Yahudiler, öldürmek istedi onu, ancak,
Allah, göğe kaldırdı onu diri olarak.

Kıyamete yakın bir zamanda, gökten Şam’a,
İnip, tâbi olacak bu dine, bu İslam’a.


Melekler masumdur

Melekler, Rabbimizin kıymetli kullarıdır.
Onların da içinde Peygamberleri vardır.

Onlar vahiy getirir, ya sair meleklere,
Yahut insandan olan, bütün Peygamberlere.

Emr olunduklarını yapar, isyan etmezler.
Emin olduklarından, yanlış iş işlemezler.

Gökten inen Kitap ve Sahifeleri de hep,
Onlar getirmiştir ki, doğrudur hepsi elbet.

Yemeye ve içmeye, yoktur ihtiyaçları.
Evlenmeleri yoktur, olmaz hiç çocukları.

Çünkü yoktur onlarda erkeklik ve dişilik.
Hep itaat ederler, yapmazlar hiç gevşeklik.

Bütün bunlara rağmen, insanların yükseği,
En üstün melekten de, olur yüksek ve iyi.

Çünkü insan, nefis ve şeytanla savaşıyor.
İhtiyacı var iken, böyle çok yükseliyor.


Ahirete iman şarttır

Ahirete inanmak, Allah’a iman gibi,
Müslüman olmak için mühim şarttır tabii.

Her kim ki, ahirete iman eylememiştir,
Allahü teâlâyı inkâr etmiş gibidir.

Kabir azabı ile, vardır kabir sıkması.
Buna da, her müminin lazımdır inanması.

Çünkü Resulullahın meşhur hadisleriyle,
Haber verilmiştir ki, vuku bulur ayniyle.

Kabirde, Münker-Nekir adında iki melek,
Çok korkunç suretlerde, her mevtaya gelerek,

Belli bazı şeyleri sual edeceklerdir.
Kabir suallerine cevap vermek bir derttir.

Kıyamet günü vardır, o gün elbet olacak.
Gökler parçalanarak, yıldızlar dağılacak.

Bu yer yüzü ve dağlar, toz olup savrulurlar.
Parça parça olur ve sonra da yok olurlar.

Bu, Kur’an-ı kerimde haber verilmektedir.
Bunlara inanmayan, küfre kaymış demektir.

Kıyamette, her mahluk yok olup, sonra tekrar,
Hepsi yaratılarak, mezardan kalkacaklar.

Her mahlukun çürümüş et ve kemiklerine,
Hak teâlâ can verip, diriltecektir yine.

O gün, Mizan denilen kurulur bir terazi,
Tartılır iyi, kötü amellerin cümlesi.

Amel defterleri de, uçarak o gün yine,
Sağ veya sol taraftan gelir sahiplerine.

İyiler, sağdan alır, kötüler sol yanından.
Mâzallah kâfirlere, gelir arkalarından.

Sonra, Sırat kurulur Cehennem üzerine.
Ve herkes, bu köprüden geçerler o gün yine.

İyiler kolay geçip, Cennetlere girerler.
Kötüler geçemeyip, Cehenneme düşerler.

Bu bildirilen şeyler, olacaktır muhakkak.
Öyleyse tereddütsüz lazım gelir inanmak.

Hayale kapılarak, şüphe etmemelidir.
Yoksa, inanmamanın cezası pek elimdir.

Allahü teâlânın yine iznine göre,
Şefaat edecektir iyiler, kötülere.

Zira Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:
(Şefaatim, günahı büyük olanlaradır.)

Hesaplar görülünce, inanmayan kâfirler,
Hiç çıkmamak üzere, Cehenneme girerler.

Müminler ise o gün, (iman)ın hürmetine,
Kavuşur ebediyen Cennet nimetlerine.

Günahı, sevabından çok olan Müslümanlar,
Cehennem azabına düşse de her ne kadar,

Bir müddet azap görüp, sonra çıkacaklardır.
Yine Cennete girip, sonsuz kalacaklardır.


Soğuk Cehennem

(Zemherir) diye bir yer vardır ki Cehennemde,
Soğuk Cehennem olup, pek şiddetlidir hem de.

Kâfirlere, bir sıcak, bir soğuk, sonra sıcak,
Cehenneme sokulup, çok azap yapılacak.

Bazı din cahilleri, yalan uyduruyorlar.
Ve İslam’a, alçakça iftira ediyorlar.

Diyorlar: (Peygamberler, güney memleketlerde,
Geldiği içindir ki, hep sıcak bölgelerde,

Cehennem azabının, sırf, ateş olduğunu,
Söyleyip, korkutmuşlar insanların çoğunu.

Soğuk memleketlerde gelseydi onlar eğer,
Buzla korkuturlardı insanları bu sefer.)

Bu kâfirler, çok cahil, hem de çok ahmaktırlar.
Böylelikle İslam’a çamur atmaktadırlar.

Kur’andan bir zerrecik haberleri olsaydı,
Ve bir İslam kitabı alıp okusalardı,

Biraz da akılları olsa idi, o zaman,
İnsafa gelirler ve olurlardı Müslüman.

Ve yahut hiç olmazsa, yalan söylemezlerdi.
Ve iftira etmekten, az haya ederlerdi.

Zira buyurulur ki âyet-i kerimede:
(Zemherir azapları mevcuttur Cehennemde.)

Hem sonra Peygamberler, sadece sıcak değil,
Soğuk bölgelere de hep gönderilmişlerdir.

Yüzyirmidörtbin kadar Resul, Nebi, Peygamber,
Sıcak, soğuk her yere gönderilmiş idiler.


Son nefes mühimdir

Son anda belli olur kâfir veya Müslüman.
Bunun için, mühimdir son nefes, yani son an.

Çok kimseler vardır ki, kâfir yaşar bir ömür.
Lakin son nefesinde, iman eder ve ölür.

Veyahut bütün ömrü geçerse de imanda,
Tersine, kâfir olup ölebilir son anda.

Lakin son nefesteki, en son hale bakılır.
Mahşerde, buna göre muamele yapılır.

Müslüman, büyük günah işlese de çok fazla,
Üzüldüğü müddetçe, imanı gitmez asla.

Yani kul, günahına pişman olur, sıkılır,
Hemen tövbe ederse, o yine imanlıdır.

Günahı, fütursuzca işler ise bir kimse,
Lakin buna üzülmez, aldırış etmez ise,

Ehemmiyet vermemiş olur ki, o, bu zaman,
Mâzallah kâfir olur, elde kalmaz o iman.

Müslüman, (Ben elbette müminim) demelidir.
Bu hususta, (İnşallah) bile dememelidir.

Son nefesteki iman kastedilirken gerçi,
Söylenebilirse de inşallah kelimesi,

Bunda, şüphe manası belki çıkacağından,
(Ben, elbette müminim) demelidir her zaman.

www.gonulsultanlari.com