O Mevlana Halid ki, Delhi’den ayrılarak,
Bağdat'a vardığında, büyük veli olarak,
Bilcümle âlimler ve fazilet sahipleri,
Talebeler ve şehrin ileri gelenleri,
Sevinç ve neşe ile, onu karşıladılar.
Ahali, sanki o gün, bir bayram yaşadılar.
Bir yıl önce ayrılıp, gider iken Delhi’ye,
Herkes yalvarıyordu, (Efendim gitme!) diye.
Lakin bir sene sonra, döndüğünde Delhi’den,
Derecesi, kat be kat artmıştı evvelkinden.
Bir çok Hak aşıkları, hep ona koşuyordu.
Zira ilim ve feyiz, ondan fışkırıyordu.
Lakin fesatçılar da, eksik olmuyordu pek.
Cephe alanlar oldu, onu çekemeyerek.
Bir fesatçı vardı ki, (Halet Efendi) diye,
Gidip şikayet etti, bu zatı halifeye.
Dedi ki: (Devlet için, tehlikelidir bu zat.
Her an yıkılabilir, o durdukça saltanat.
Onbinlerce adamı vardır ki bu kişinin,
Ortadan kalkmaz ise, zarardır devlet için.)
Zamanın padişahı, Sultan Mahmud Han ise,
Ona fena kızarak, eyledi muaheze.
Söylediği sözlere hiç etmeyip itibar,
Dedi: (Din adamından, devlete gelmez zarar.)
Halid-i Bağdadi de, işitince bu hali,
Sevinip, padişaha dua etti bir hayli.
O Mevlana Halid ki, Bağdat’a döndüğünde,
Âlimler, edep ile diz çöktüler önünde.
Vakur ve heybetliydi Hakk’ın bu evliyası.
Sohbeti, süpürürdü kalbden kiri ve pası.
Sohbetine bir gelen, ayrılmıyordu artık.
Cemaat, her gün daha olurdu kalabalık.
Bağdat valisi olan, Said Paşa da yine,
İşitip koştu hemen, onun ziyaretine.
Gördü ki, âlimlerin genci ve yaşlıları,
Edeple otururlar, öne eğik başları.
O sırada, bir nazar eyledi o valiye,
Heybetinden diz çöküp, başladı titremeye.
Biraz vakit geçip de, sakinleşince hali,
Buyurdu ki: (Kıyamet dehşetli yer ey vali!
O gün öyle gündür ki, çok süt veren analar,
Körpe yavrularını, korkudan unuturlar.
Ve nice hamileler vardır ki ayriyeten,
Vakitsiz doğururlar, o günün dehşetinden.
Herkesi sarhoş gibi görürsün, değillerdir.
Lakin Hak teâlânın azabı şiddetlidir.)
Bu nasihatleri de işitince o vali,
Başladı titremeye, değişti yine hali.
|