Dayısı Muhammed bin Süvar’ın sohbetinde,
Yetişip, çok büyük bir veli oldu devrinde.
Zünnun-ı Mısri’den de, feyiz ve nur alarak,
Aydınlattı kalbleri, o nurları yayarak.
Üstadına o kadar vardı ki tâbiyeti,
Bu dünya, az görmüştür böyle teslimiyeti.
Bir kimse anlatır ki: Basra'da, bir gün Sehl’e,
Rastladım, parmağını sarmış idi bir bezle.
Sorunca parmağını ne için sardığını,
Söyledi cevabında, biraz ağrıdığını.
Oradan ayrılarak, vasıl oldum Mısır'a.
Zünnun-ı Mısri’yi de görüverdim o sıra.
Baktım, sarılı idi parmağı onun dahi.
Ona da sual ettim hemen aynı suali.
Dedi ki: (Dünden beri, parmağım ağrıyor az.
Bu bez ile sardım ki, ağrısı dinsin biraz.)
O zaman anladım ki, Zünnun hazretlerinin,
Parmağı ağrıyordu, sarmıştı onun için.
Sehl-i Tüsteri ise, sırf ona mutabaat,
Maksadıyla sarmıştı, ağrısı yoktu fakat.
Sehl-i Tüsteri der ki: Rüya gördüm bir gece.
İnsanlar, bir meydanda toplanmıştı binlerce.
Kıyamet koptuğunu öğrendim sorup derhal.
Arasat meydanıymış toplanılan o mahal.
O ara bir kuş gördüm, geldi kanatlanarak.
Ve Cennete götürdü, bazısını alarak.
(Bu, ne kuşudur?) diye, merak ettim o anda.
O sırada, bir kağıt peyda oldu havada.
O kağıdı görünce, daha da meraklandım.
Bana çok yaklaşınca, uzanıp onu aldım.
Baktım ki, üzerinde bir de yazı var hatta.
(Bu kuş, takva kuşudur) yazıyordu kağıtta.
Takva sahiplerini, uçurarak havadan,
Cennete götürürdü, hayrette kaldım o an.
Sonra, kendi kendime düşündüm ki o ara:
Ne mutlu, bu dünyada haramdan kaçanlara.
Mahşerde, ızdıraptan kıvranırken cümle halk,
Onlar, uçtu Cennete pek sevinçli olarak.
Zaten en kıymetli şey, çok korkarak Allah'tan,
Kaçmaktır büyük küçük, her haram ve günahtan.
Sevdiklerinden biri, bir gün de bu veliye,
Sordu: (Bedbaht olmanın alameti ne?) diye.
Buyurdu: (İlmi olup, hiç amel yapmamaktır.
Ve ameli olup da, ihlası olmamaktır.)
Üçüncü alameti vardır ki bunun yine,
O da, kavuşmamaktır bir veli sohbetine.
Bir Allah adamını tanıyamazsa bir kul,
Veya onu görüp de, görmezse hüsn-ü kabul,
En büyük nişanıdır, kötü bahtlı olmanın.
Zira böyle olanlar, çok pişman olur yarın.)
|